Paylaş
New York Times’ın merkezinden İstanbul’a bir telefon geliyor:
“İlk fırsatta Azerbaycan’a geçip oradaki durumu bütün çıplaklığıyla bir haber haline getirin.”
O günlerde Ermenistan Gence’ye füze yağdırıyor, çoluk çocuk gece uykularında yanıyor.
Merkezden gelen telefon üzerine New York Times’ın İstanbul büro şefi Carlotta Gall, hemen girişimlere başlıyor.
Ve Azerbaycan’a giriş için doğal olarak bulunduğu ülkeden yani Ankara’dan yardım istiyor.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı akreditasyonu kolaylaştırıyor.
Ve New York Times ekibi birkaç gün sonra Karabağ’a ulaşıyor.
Doğal bir gazeteci refleksiyle gidecekleri kenti kendileri seçmek istiyorlar.
Tarafsız gazetecilikte böyle bir kural vardır.
Bir nevi gazetecilik ahlakıdır.
Bu tür savaş ortamlarında...
Manipülasyon ihtimaline karşı gazeteciler en azından gidecekleri yeri kendileri seçmeyi tercih ederler.
Ya da götürüldükleri yerde kiminle konuşacaklarına kendileri karar vermek isterler.
Onlar da öyle yapıyor.
Barda şehrine gidiyorlar.
Tam şehre iniyor, röportajlara başlıyorlar. Ve Ermenistan’dan Barda’ya füzeler yağıyor.
Yıkılan evler, yaralılar, kanlar içinde insanlar, ambulanslar...
Ve çok doğal olarak New York Times ekibi bu görüntüleri kaydediyor.
Gördüklerini yazıyor...
Ve 28 Ekim günü bütün bu gerçekler, New York Times’ta yayınlanıyor.
VAY... VAY... VAY....
- New York Times nasıl olur da Ermenistan’ı katil olarak gösterir!..
- Nasıl olur da New York Times Azerbaycan tarafından bir yazı kaleme alır!..
GAZETEYE BASKIN
Ertesi gün ABD’deki Ermeni lobileri ayaklanıyor.
Gazete binası neredeyse basılıyor.
İşte bu fotoğraf bazı şeylerin tersine döndüğünün fotoğrafıdır.
Peki nedir tersine dönen şey?
Anlatayım...
ÇOK İYİ HATIRLIYORUM
Bugüne kadar...
Onlar orada lobi yapıp gerçekleri çarpıtıyor...
Biz de kendi içimizde “kınamalar” yayınlıyorduk.
Yani...
Biz söyler biz dinlerdik... Onları ise dünya dinlerdi...
Çok iyi hatırlıyorum...
O yıllarda hangi dış geziye gitsek, Türk heyetinin kaldığı otelin önünde klasik bir üçlü vardı.
Ermeni lobisi... Rum lobisi ve PKK...
Ellerinde pankartlar, yumurtalar Türk heyetini beklerlerdi.
Böylece ekranlara, haberlere Türkiye ezik bir üçüncü dünya ülkesi imajı olarak yerleştirilirdi...
Son olarak rahmetli Özal’la yaptığımız bir Washington gezisinde yine aynı koro toplanmıştı.
Bizim korumalarda yumurtaya karşı şemsiye vardı.
Özal o gece bize şöyle demişti:
“Kendi ülkemizde her şeyi değiştirebiliriz. Ama asıl bunu değiştirmemiz lazım.”
Öyle de oldu...
Özal’ın dünya açılımı biraz olsun bu imajı tersine çevirmeye başlamıştı.
YILLAR SONRA
Geldik bugüne...
Şimdi yine o bitmeyen savaş devam ediyor.
Kıbrıs...
Ve buna şimdi Akdeniz enerji havzası eklendi.
Ermeni lobisi...
Ve buna Ermenistan’ın sivillere saldırısı eklendi.
PKK... Şimdilik çaresiz...
Evet arkadaşlar şimdi geldik yazının başlığına...
Türkiye yıllarca dışarıdan gelen bu “örgütlü lobi” saldırılarına karşı dünyaya kendini anlatmaya çalıştı. Hep çaresiz kaldı.
Ama ilk defa Ermeni lobisi New York Times’ın önünde gösteri yapacak hale geldi.
Bu önemlidir...
İşte sözünü ettiğim o “Cephesi olmayan en gizli savaş” var ya...
İşte tam buradadır...
Çünkü bu savaşın cepheleri zihinlerdedir...
Algılardadır.
“Zihin cephelerindeki” savaşı ancak böyle bir fotoğrafta görebilirsiniz.
Ermeni lobisi, eğer gidip New York Times’ın önünde gazetenin yazdığı gerçek haberi protesto ediyorsa...
Bu bir başarıdır.
Çünkü böylece inandırıcılıkları kaybolur... Demek ki derler...
“Bunlar kendilerinden başka bütün seslere kapalılar...”
Evet arkadaşlar...
Yalnızca bu fotoğraf için şunu söyleyebilirim.
Yıllardır yapılamayanı, bana göre İletişim Başkanlığı başarmıştır.
Akıllı ve disiplinli bir kapı aralanmıştır...
Kutlarım...
Ve elbette tarafsız gazetecilik adına...
New York Times ve İstanbul ekibine bir meslektaşları olarak alkışlarımı gönderiyorum...
Paylaş