Paylaş
Çiçek’in ortaya koyduğu asıl mesele şudur:
Bugüne kadar Meclis’in seçtiği bir cumhurbaşkanı vardı. Şimdi artık politik bir cumhurbaşkanı dönemi başlıyor. Çünkü halk seçecek. Bu da bazı sorular getiriyor.
“Nasıl?” diye soruyorum.
Sırasıyla anlatıyor:
Halka gidip oy isteyen cumhurbaşkanı vatandaşa ne vaat edecek? Nasıl oy isteyecek? Elbette bazı hedefleri, projeleri, planları ortaya koyacak. Enerji, istihdam, bölgesel-mahalli meseleler üzerinde konuşup vaatlerde bulunacak. Halktan oy alıp seçildikten sonra o vaatleri unutmayacak elbette. Yoksa gidip büyükelçi kabul edip, yasa onaylamakla yetinmeyecektir. İşte mesele burada başlıyor. Bu sistemde bu nasıl olacak?
Cemil Bey, Özal’lı yıllardan geliyor. ANAP kurucularındandır.
Evren sonrası bütün cumhurbaşkanlarıyla çalıştı.
O yüzden örnekleriyle anlatıyor.
Gerçekten de geriye doğru bakınca, Anayasa fırlatmaktan, kanun onaylama krizlerine kadar birçok çatışma hatırlanabilir.
Ki o zaman tarafsız olma koşulu olan bir cumhurbaşkanlığı vardı.
Şimdi artık halkın seçtiği politize bir cumhurbaşkanı var.
Çıkıp hükümete, “Beni sen değil, halk seçti” diyebilir.
‘DEMOKRATİK SİSTEM KİŞİLERE GÖRE OLMAZ’
Çiçek özetle şöyle diyor:
Halkın seçtiği cumhurbaşkanı oy isterken vatandaşa sözler verecek. “Yatırım” diyecek, “istihdam” diyecek.
Soru da zaten işte burada ortaya çıkıyor:
Bu sözlerini nasıl tutacak? Halkın seçtiği cumhurbaşkanı artık yeni bir dönemin cumhurbaşkanıdır... Seçimlere girerek politize olmuştur. Halka sözler vererek oy almıştır. Hükümetin üzerinde ve yürütmenin içindedir.”
Bana göre “fiilen yarı başkandır...
Zaten Erdoğan’ın, “Eğer cumhurbaşkanı olursam bütün yetkilerimi tam olarak kullanırım” sözünün anlamı da budur.
Eğer dikkatle incelenirse, cumhurbaşkanının yetkileri oldukça kapsayıcıdır.
Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmekten tutun, kurumlar arasındaki uyumu sağlama sorumluluğuna kadar çok geniş bir kapsama alanıdır bu.
Cemil Bey’le sohbetin sonuçlarına dönersem:
Şöyle bir tarifi var:
Demokratik sistem, doğru kuralların, normal çaptaki insanlarla işletilmesidir. Yani kişilere göre olmaz. Kurallara göre olur. Uyumlu birisi geldi, iyi gidiyor; daha atak birisi geldi, çatışma çıktı olmamalı. Kurallar hâkim olmalı. Kişiler değil...
Herkesin “Erdoğan aday olacak mı? Gül ne yapacak? Muhalefet bir kişi üzerinde anlaşacak mı?” diye sorduğu bir dönemde, Cemil Bey’den gelen bu soru çok önemlidir.
Halkın seçtiği cumhurbaşkanı parlamenter sistemle nasıl örtüşecek?
Üzerinde düşünülmesi gereken asıl sorudur...
BAYKAL’IN ÇIKIŞINA KIZMA SAKIN
ÖNCE HALKIN HARİTASINA BAK!
ÇOK merak ediyorum. CHP yönetimi 30 Mart seçim haritasını önlerine koyup düşündü mü?
Bir toplantı yaptı mı? Nerde hata yaptık sorusu var mı?
Şu ana kadar iki ses çıktı:
Birisi İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu...
Diğeri Baykal... Kocaoğlu’ndan anlıyoruz ki, böyle bir toplantı yapılmamış.
Merak eden de yok. Sanki hiç sorun yok. Oysa o harita ne çok şey anlatıyor?
Seçim haritasındaki o renkler neyi anlatıyor?
Sahillere sıkışmış bir CHP... Ki en büyük sahil Antalya’yı da kaybetmiş.
Ege’de birkaç il. Aydın kesinlikle Çerçioğlu’nun zaferi. Bir Yalova sürprizi var. O da Muharrem İnce’nin eseri. Karadeniz’de bir tek Giresun. Anadolu’da yoksun. Doğu’da, Güneydoğu’da yoksun.
Bir zamanlar “kale” dediğin Diyarbakır’da “hiç”sin.
O yüzden Baykal’ın “Vahim hatalar yapıldı” sözüne kızma.
Kızma, çünkü mesele Deniz Baykal’ın çıkışı değildir. Kişisel değildir.
Önce bu gerçeği kabul edeceksin.
Halkın haritasına göre sen Türkiye’nin genelinde yoksun.
“AB” diyorsun. “Batılı demokrasi değerleri” diyorsun, ama seçim kaybeden Batılı liderler gibi o tartışmayı açmıyorsun.
18 tane genel başkan yardımcısı?... Hiçbir şey olmamış gibi oturuyor.
Ağır, değil mi? Bunları kendine söyleyemiyorsun değil mi?
Ve sen...
Eğer bu gerçeğe karşı kör kalırsan, halkın haritasına sağır olursan...
Bırak sahillerde barınmayı, yakında çakıl taşına bile tutunamazsın...
Paylaş