Paylaş
1) YERÜSTÜNDE HANİFE TEYZE’NİN GÖZYAŞLARI
HANİFE Teyze o sabah neşeyle kalktı. Buzağılarına gözü gibi bakıyordu.
Koşa koşa gitti ağıla. Sarıkıza şöyle bir baktı. Sevdi, öptü, okşadı, işe koyuldu.
Bütün hayatıydı onlar.
Kocası Erol bir yandan, o bir yandan çalışıyor ve büyükbaş hayvanlarıyla geçinip gidiyorlardı... Ama ne olduysa ertesi gün oldu...
Öğleden sonra öyle bir felaket geldi ki...
O coğrafyanın bitip tükenmek bilmeyen belası...
Ordu’nun Altınordu ilçesini öyle bir vurmuştu ki...
Heyelan...
Üzerlerine doğru gelen o azgın toprak, bütün hayvanlarını alıp götürmüştü.
Güzelyalı Mahallesi perişandı...
Olaydan hemen sonra Ordu Valisi Tuncay Sonel bir heyetle oraya gelmişti.
Hanife Teyze, valiyi karşısında görünce:
“Ah Vali Bey oğlum. Ah uşağum...”
Başka bir şey diyemedi, gözyaşlarını tutamadı Hanife Teyze...
Hatırlarsanız, Vali Sonel’i daha önce de anlatmıştım.
Hani bölgedeki yetim çocuklara, “Babanız hayatta olsaydı ne isterdiniz?” diye sorup mektup bekleyen vali vardı ya...
Hani mektup yazan yüzlerce çocuğu böyle sevindirmişti ya...
Hani mektubunda “Babam bana bir yavru köpek alacaktı. Ömrü yetmedi” diyen küçük kıza bir yavru köpek hediye etmişti ya...
Hani yurt bulamayan öğrencilere otelleri bedava açmıştı ya...
İşte o vali...
Bu defa işte bu fotoğraf geldi Ordu’dan...
Vali Tuncel Sonel, Hanife Teyze’ye kaybettiği büyükbaş hayvanları, buzağısını ve köpeğini hediye etti.
Hanife Teyze’nin yüzündeki mutluluğa bakar mısınız?
“Allah razı olsun senden uşağum” diye akıttığı mutluluk gözyaşlarına bakar mısınız?
Sayın Vali Tuncay Sonel...
Allah sizden razı olsun...
İyi ki varsınız.
2) İŞTE HAYATIN BAŞLADIĞI YERDEKİ MELEK
KAPISINDA kundaklanmış bebeği gören fırıncı ne yapacağını şaşırmıştı.
Terk edilmiş bir bebek ağlıyordu.
Çevreden “Vah yavrum. Hangi taş kalpli anne bıraktı seni?” diyen sesler.
Ne yapsın... Hemen 112 Acil’i aradı.
Az sonra bir ambulans geldi. İçinden Büşra indi...
Büşra, acil tıp teknisyeniydi. Ve şu kadere bakın ki...
Büşra Durmaz’ın 14 aylık bir bebeği vardı.
Büşra aldı bebeği, bir güzel kokladı. Muayene etti. Sağlıklı bir kız çocuğuydu.
Ama bebek öyle ağlıyordu ki neredeyse yüzü morarmıştı.
Büşra ambulansın kapısını kapattı. Millet dışarıda birikmiş, merakla bekliyordu.
Aradan zaman geçip de Büşra kapıyı tekrar açtığında, bebek mışıl mışıl uyuyordu.
Uyuyordu çünkü Büşra ölüme terk edilmiş bebeği emzirmişti...
İşte ikinci fotoğrafımız bu arkadaşlar.
Şimdi gelin, “Mucize nedir?” diye soralım:
Gelin, “Melek nedir?” diye soralım...
Gelin, “Kader nedir?” diye tartışalım...
İşte hepsi burada arkadaşlar.
Bir anne kim bilir hangi zorluklarla bebeğini ölüme terk ediyor...
Ve bir başka anne ambulansla gelip çocuğu emziriyor.
Tesadüfe bakın:
112 çağrısına birçok ambulans gelebilir. Ya da Büşra izinde olabilir.
Ama hayır...
Tesadüfen Büşra’nın sırası...
Benden söylemesi...
Gerisini siz düşünün arkadaşlar...
3) YERALTINDAN GELEN ŞÜKÜR
BU fotoğraf da yeraltından yükselen bir şükür gibi geliyor.
Oysa orada ne kayıplar verdiler. Ama oradalar.
Çünkü Zonguldak’ta doğarsan, önce “Yeraltına doğarsın...” sözü var.
Bu fotoğraf beni çok etkiledi arkadaşlar.
Çünkü...
Hayatın en derin yerinden gelen bir “şükür fotoğrafı”dır bu.
Yani... Yeraltından...
İşte 11 yıllık maden işçisi Ferhat Başar:
“Madene girerken ailemizle vedalaşıyoruz... Onlara sağ salim dönebilmek için elimizden geleni yapıyoruz.”
Dağları delen Ferhat’ın dediği gibi...
Ailesiyle vedalaşıp indiği yeraltındaki “şükür”dür bu fotoğraf.
İşte Ersin Akyol...
“Kim, ne getirdiyse bir parça onun ekmeğinden alıyoruz, o benim, ben onun... Sahurumuzu, iftarımızı bu şekilde yapıyoruz.”
Allah kabul etsin arkadaşlar.
Aslında en büyük maden, sizin tertemiz kalplerinizdir.
Paylaş