Paylaş
Adı: Yaşar Özel...
Kim bilir kaçıncıdır?
Kaçıncı acı...
Kaçıncı kararan hayat.
Kaçıncı, haksız yere çürütülen bir ruh.
Kapatılan göz.
Boğulan ufuklar. Tükenen umutlar. Kararan kalpler. Mühürlenen diller.
Tutkulu bir tutukludur aslında o.
Yaşar Özel.
Yazdıkları, 21 yıldır süren “tek hücreli” bir hayattan çıkmış, tuvalsiz bir resim gibidir...
Çerçevesi bütün bir hayattır.
Çerçevesi parmaklıklardan yapılmış bir hayat.
Ve anlatacağım da budur işte.
Mektubum budur.
Sanki 21 yıllık bir hücrenin, gökyüzüne süzülmesidir Yaşar Özel’in romanı.
Adı “işaretin tepesinde”...
Ama romanından önce onun hayatının romanını özetlemem lazım.
Malatya’da doğdu Yaşar.
12 Eylül öncesinde, hepimiz gibi, bir siyasi fikrin ışığına doğru yürüdü.
Sendikacı oldu.
Samatya’da hastanede çalışıyordu.
Ve Kürdistan Komünist Partisi’ne (örgütüne) üye olduğu iddiasıyla gözaltına alındı.
Mahkemeler, iddialar, zorlamalar...
Sonunda müebbet hapis cezası aldı...
İnanılır gibi değil.
Kardeşiyle konuşuyorum.
“Bir tek cinayette izi yok” diyor.
“Ölümle öldürmekle, şiddetle ilgisi yok. Dosyasında da yok. İddianamede de yok.”
Ama müebbet...
Yüreğindeki bütün güvercinler kanatsız müebbet.
Yaşar tam 21 yıldır içeride.
Şimdi Kürdistan Partisi’nin kurulduğu, barış süreci için her türlü görüşmenin yapıldığı bir dönemde...
İnsan nasıl da unutuluyor.
Evet, işte o tek hücreli tutuklu Yaşar’dan, bir tutku hikâyesi çıktı.
Kitabından, parmaklıkların ötesine doğru uzanan bir paragrafta diyor ki:
“Göğün maviliklerine doğru kanat çırpan bu kuşların çıkarttığı rüzgârlar, bir uğultuyla eserek, Karadağlar’ın omuzladığı taşları, kayaları, çayları ve tüm ağızları beşik
gibi zangır zangır sarsarak salladı bir zaman....”
Nasıl bir özlemdir ki bu...
“Göğün boz mavi derinliklerinde kaybolan zılgıt kuşları, epey dolandıktan sonra kararan bulutlarla birlikte kâh yağmur, kâh dolu olup düştüler.
Ve uzanan vadi boyunca çağıldayarak akan çayın suyuna gözyaşlarını da katıp, aslı olmayan bir rivayet gibi sessizce uzaklaştılar...”
Bir derstir aslında, “tek hücreli tutuklu”nun tutku dolu romanı.
Hayata müebbet bir özlemdir.
İskender’in dediği gibi:
“Her hücresine müebbet” bir aşktır...
HANGİ YARGI
Yeniden yargılamanın en çok konuşulduğu bir dönemde.
Adaletin, hukukun, vicdanın, “kuşku okları”yla delik deşik edildiği günlerde...
Haksız yere karartılan hayatlar için yazdım bu mektubu.
Kurunun yanında yaş da yanar diyerek, “odun” yerine konulan hayatlar için yazdım.
Yaşar’ın kitabından baktım.
Daha nice Yaşar’ların yok yere tükenen hayatları, hangi vicdanlarda nasıl yeniden yargılanır.
Her saniye, her an, her saat, her gece defalarca kanayan bir yara gibi süren bu “iç yargı” nasıl anlaşılır?
Kim bilir, şimdi hangi cezaevinde, inançlar, düşünceler yüzünden kendine müebbet acılar yaşanmaktadır.
O yüzden diyorum ki...
Acının hiçbir mertebesinde...
Böylesi görülmemiştir.
Paylaş