Paylaş
Bu nasıl bir travmadır? Bu nasıl bir sistemdir?...
Ve büyük bir masumiyetle soruyorum:
-Kim böyle bile bile bütün hayatını, başarılarını bir kalemde riske atar?
Ve en önemlisi...
-Hangi devlet, ‘altın çocuklarını’nı böyle bir batağın içinde sahipsiz, kontrolsüz bırakır?
Ve sonra linç başlar...
Gencecik hayatlar kararırken, devlet bir yandan, medya diğer yandan:
Spor Genel Müdürlüğü açıklar:
“Kazandıkları son kuruşuna kadar geri alınacak... Gerekirse haciz...”
Manşet: “DOPİNG SKANDALI”
Şimdi soruyorum:
-Bu çocuklar bu kadar kolay harcanmalı mıdır?
Kimlerden mi söz ediyorum?
Kariyerinde 10 altın madalya olan...
2010-2013 arasında 3 kez Avrupa şampiyonu olan...
Londra Olimpiyatları 5’incisi...
Nevin Yanıt...
Bir doping maddesi bulunduğu için şimdi bir cüzamlı...
Alınteriyle ördüğü kariyerini bir ‘hırsızlık sabıkası’ haline getiriyorlar, aldığı madalyaları istiyorlar...
Para ödüllerini geri istiyorlar.
İşte bu yüzden soruyorum:
-Doping aldığını biliyor muydu?
-Nevin antrenörüne neden küstü? Muhtemelen antrenmanda ne tür vitamin takviyesi aldığını bile bilmiyordu.
-Doping nedir?
Bugün grip için bir hastaneye gitseniz... Verilen basit bir serum bile doping malzemesi sayılıyor...
-Öyleyse bu kızlarımız neden devlet kontrolü altında değildi?
-Doktorları, diyetisyenleri, antrenörleri neredeydi?
-Bunca derece, birincilik, altın madalya, şampiyonluk alan bir sporcu beslenmesinde, gıda takviyesinde kendi haline bırakılmalı mıdır?
Bir bilene sordum.
Dedi ki:
“Bütün gelişmiş ülkelerde bu tür özel sporcuların, bilmeden doping anlamına gelecek takviye almaması için devlet kontrolü vardır.”
Gerçekten de uluslararası doping kontrol sistemi o kadar gelişti ve kapsamı genişledi ki...
Sporcunun takviye olarak neyi alıp neyi almayacağını ayırması için kimyager olması gerekir.
Yalnız Nevin mi?
ADINA SPOR SALONU YAPILDI
Helsinki ve Paris’ten sonra Londra Yaz Olimpiyatları’ndaki müthiş başarıları karşısında gözyaşlarıyla alkışladığımız Aslı Çakır Alptekin var...
Öyle ki...
2012 yılında Ataköy’de adına, Aslı Çakır Alptekin Atletizm Salonu bile açılmıştı.
Peki ne oldu şimdi?
Bu çocukların o müthiş başarıları, ne olduğunu bilmedikleri bir doping maddesiyle sönüp gitti mi?
Bu kadar kolay mı harcanmalı?
Bu çocuklar yalnızca dopingle bu başarıları nasıl alabilir?
Demek ki yetenek ve güç var... Peki eksik olan nedir?
Ben onların ahlaksız ve sahtekâr olduğuna inanmıyorum...
İçimden bir ses diyor ki:
“Ne zaman ay-yıldızlı bayrağımız birincilik zirvesine çıksa, bu Türkler de çok oldu. Bunlar mutlaka doping yapmıştır diye bir hava yaratılıyor. Sonra testler... Neyin doping olduğunu bilmeyen bu çocuklar yakalanıyor... Düşünün ki Elvan’ın 2005’teki numunesi test edilmiş. Onunla yargılanıyor...”
Acaba böyle düşünmekle çok mu safım?
Olsun safça bile olsa soruyorum:
O çocukların Avrupa’nın zirvesine çektiği al-yıldızlı bayrağımız, alkışlarımız, duygularımız, çocuklarımız ve sevinç gözyaşlarımız adına soruyorum.
-Bu çocukları neden bu kadar çabuk harcıyoruz?
-Birbirimizin başarılarına karşı neden böylesine hazır kıta bir linç halindeyiz?
Neden?
Paylaş