Paylaş
“Bu Diyarbakır o Diyarbakır mı?”
Çukurların, hendeklerin kazıldığı... Lastiklerin yakıldığı, kurşunların delik deşik ettiği okulların sürekli tatil olduğu o Diyarbakır mı?
Çocukların, küçük kızların PKK tarafından dağa kaldırıldığı o Diyarbakır mı?
80’li yılların sonunda, 90’larda Demir Otel’de mahsur kaldığımız o Diyarbakır mı?
Cumartesi günü şehre doğru giderken, gözümün önüne o günler geldi...
Şimdi devasa caddeler... İki yanında son teknolojiyle yapılmış pırıl pırıl binalar...
Parklar, yeşil alanlar...
Kilometrelerce gidiyoruz, şehrin merkezine geliyoruz.
İçimden “Herhalde yine o yıkık damlı, boyasız eski Diyarbakır evleri şimdi çıkacak” diyorum.
Ama hayır...
Modern bir şehir yükseliyor önümde. Meydanlar, lüks binalar, spor alanları, dünya çapında markalar... Cıvıl cıvıl bir hayat... İster istemez aklıma Attilâ İlhan’ın o dizesi geliyor: “Böyle bir sevmek görülmemiştir...”İnanılmaz bir şehirleşme...
O nedenle ağzımdan dökülüveriyor:
“Böyle bir Diyarbakır görülmemiştir...”
Zaten böyle bir sevmek olmadan... Böyle bir Diyarbakır olur muydu? Kolay değil...
Devlet Diyarbakır’a tam 41 katrilyon lira yatırım yapmış.
Zaten bunun da farkı Diyarbakır Meydanı’na gelen halkın sevgisinden anlaşılıyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan konuşmak için sahneye çıktığında...
Ucu bucağı görünmeyen bir kalabalık bir meydandan diğerine doğru dalgalanıyor...
TERÖRİST YALANI
Dün yazdım, burada bir kez daha yazıyorum:
Cumhurbaşkanı’nın “halka terörist dediğini” iddia etmek... Ayıptır, günahtır...
En azından Diyarbakır’a gelen bu hizmetler, yatırımlar adına yalandır. Diyarbakır’a bu hizmetleri yapan kişi, Denizli’ye “terörist” der mi?
Cumhurbaşkanı “terörist” derken kimi kastettiğini dev ekranlardan Diyarbakır Meydanı’nda gösteriyor.
On binler Diyarbakır’da PKK’yı lanetliyor...
Evet, Diyarbakır’da on binler PKK’yı yuhluyor...
Yalnızca yatırımlar için değil, işte bu nedenle de söylüyorum:
“Böyle bir Diyarbakır görülmemiştir...”
AZİZ YILDIRIM: ‘ELBET BEN DE KONUŞACAĞIM’
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Diyarbakır mitingi sırasında Aziz Yıldırım’la da beraberdik. O da memleketi Ergani’yi anlatıyordu. İlk çocukluk yıllarını...
Ama minibüsten inip de sokağa çıkınca...
Öyle bir ilgi var ki...
Sarılan, “Aman başkanım” diyen...
“Başkanım ne olacak bu hal” diye soran...
Önümüz kesiliyor. Başkan kurtulmak için zorlanıyor. Kimseyi de kırmak istemiyor.
Ama ne mümkün... Bırakmıyorlar. Kimisi sarılıp elini öpüyor. Kimisi fotoğraf çektiriyor. En son bir genç önüne dikiliyor. Baktım ağlayacak. Hatta neredeyse ağlıyor.
Aziz Yıldırım yutkunuyor. Ama konuşmuyor.
“Çocuklar ben konuşmuyorum. Ben başkan değilim. Yönetim inşallah çözer” diyor.
Diyor ama dinleyen kim:
“Başkanım. Canım başkanım. Bu haller nasıl geldi başımıza...”
Kendimizi bir kebapçıya zor atıyoruz. Bu defa garsonlar başlıyor. Sonunda lokantanın sahibi çocukları uyarıyor:
“Başkana soru sormak yok.”
İşte o an çektiriyoruz bu fotoğrafı... Diyorum ki:
“Aziz Başkan, şimdi ben bu fotoğrafın altına bir şey yazacağım. Yol boyunca gördük. Taraftar soruyor.”
Aziz Başkan, “Fatih yapma. Ben şimdi...” diyor.
Israr ediyorum.
“En azından önünü kesen taraftar için...”
O zaman şöyle diyor:
“Elbette gün gelince ben de konuşacağım...”
Bundan başka söze gerek var mı?
POLİSLERE ‘KUTLU’ MÜJDE
Diyarbakır mitingi sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşma yaptığı platformdan iniyor.
Tam merdivenlerin ortasında kırmızı kazaklı bir kızla sohbete başlıyor.
Merak ediyorum. Erdoğan yanındakilere sorular soruyor. Kız konuşuyor. Bu sırada Cumhurbaşkanı bana işaret ediyor: “Bak asıl bunu yaz...”
Gidiyorum. Kızın adı Kutlu...
Cumhurbaşkanı nereye gitse takip ediyor. Hayran. Sevgi dolu. Erdoğan’a “babam” diyor.
Tayyip Bey, “Bak, biz nereye gitsek Kutlu orada...” diyor.
Sonraki sohbet şöyle:
Tayyip Bey: “Kutlu, şimdi nereye gidiyoruz?” Kutlu: “Baba, buradan İstanbul. Sonra Adana, Mersin. Mersin’de cami açılışı yapacaksın, oraya yetişeceğim.”
Tayyip Bey: “Gel seni İstanbul’a götürelim.”
Kutlu: “Yok baba, ben buradan Mersin’de karşılarım seni.”
Şaşırıyorum. Kutlu muazzam.
Tayyip Bey: “Bak, bu Kutlu bütün polislerin adını ezbere bilir.”
Cumhurbaşkanı bunu söyledikten sonra Kutlu’ya dönüyor ve bir polisi göstererek: “Kutlu, bu ablanın adını biliyor musun?”
Kutlu dönüp polise bakıyor:
“Baba onun adı Burcu” diyor.
Bir kez daha şaşırıyorum. Ama asıl şaşkınlığım Kutlu’dan gelen şu cümlede: “Baba, şu polislerin 3600 ek göstergesi için bir söz verdin. Ben diyorum ki Tayyip Babam sözünü verdi mi dönmez. Tutar...” Erdoğan gülerek bana bakıyor: “Görüyor musun?”
Ben hâlâ şaşkın:
“Vallahi Sayın Cumhurbaşkanım, şaştım kaldım. Ne söylesem...”
Erdoğan: “Tamam Kutlu, sen soranlara öyle söyle. Tayyip Erdoğan bir söz verdi mi dönmez.”
Kutlu: “Bak Baba, bu 31 Mart geçecek. İnşallah nisanda kutlamalar yapacağız.”
Hep birlikte gülüyoruz...
Evet... Kutlu polislere buradan müjdeyi verdi. Zaten gördüm ki...
Adı gibi ‘kutlu’ bir varlık...
Paylaş