Paylaş
Halk arasında;
“Birileri, diğerlerinin kuyusunu kazıyor” söylentisinin yayıldığı bir dönemde;
Ben gözlerden uzak süren, bambaşka bir kazıya gidiyorum.
Urfa Göbeklitepe’ye...
Şöyle de diyebilirim;
Biz birbirimizin kuyusunu kazarken;
Alman arkeologlar, Urfa’da dünyanın en eski yerleşim bölgesini kazıyorlar.
12 bin yıl öncesinin ilk yerleşim bölgesi. Tam dört yıldır kazılıyor.
Ama biz bilmiyoruz. Farkında değiliz. Yazmıyoruz, konuşmuyoruz. Şaşırmıyoruz.
Çünkü kendi kuyularımızı kazmaktan, insanlık tarihinin en büyük keşfinin;
Yani Urfa’daki kazının farkında değiliz.
İnanç tarihinin ilk tapınakları çıkartılıyor.
Kazının olduğu yer, İrem bahçeleri diye bilinen dört nehrin ortası olarak kabul ediliyor.
Dicle, Fırat, Asi ile Aras nehirlerinin ortası.
Karbon testlerinden anlaşılıyor ki;
Bu kazı insanlık tarihinin bilinen en eski yerleşim bölgesidir.
Bunun anlamı büyüktür.
Kültür Bakanlığı ne yapıyor bilmiyorum.
Ama bu tapınaklar, insanlığın inanç tarihi için çok belirleyici olacak.
Tanık duvarlarındaki o figürler, kuş resimleri, dizinler;
Belki de tarihin karanlık yüzündeki sırların aydınlanması için;
12 bin yıl öncesinden gelen birer işaret fişeği olacak!
Kuyu kazmakla meşgul olanlara duyurulur.
İKİNCİ YAZI:
Pusu kültürü
DİKKAT ediyorum.
Bürokrasi, giderek bir batağa saplanıyor.
O batağın adı;
“Pusu kültürüdür.”
Hani, polis eskiden “dikkat radar var” uyarısı yapmadan hıza en uygun geniş otobanlarda “radar pususu”na yatardı ya.
Tam öyle.
Uyarı diye bir şey kalmadı sanki.
Diyelim ki birisi bir hataya başladı. Ve bürokrasi onu görüyor.
Belki o eylemi yapan o hatasının farkında değil. Ve böylece hatayı sürdürüyor.
Ama hatayı gören bürokrasi bir türlü uyarmıyor.
Tam bir pusu hali.
Aynı şey hayatın birçok alanına yayılmaya başladı.
Polis hatayı görüp uyarsa. Savcı hatayı görüp bildirse.
Bürokrasi pusuya göre değil, uyarıya göre şekillense, çok daha medeni ve pozitif bir ortam doğmaz mı?
Paylaş