KÖKÜ, ABD’nin Sovyetler’e karşı kurduğu "anti-komünist" örgütlenmeye dayanıyor..
NATO koduyla kanat ülkelerinde ağırlık kazandırıldı.
Bunun için kullanılan tek ideolojik güç, "milliyetçilik ve din" olarak belirlendi.
İtalya’da izine rastlandı..
Gladio dendi...
Türkiye’de uzun süre reddedildi.
Ama Sovyetler’e en yakın kanat ülke olarak Türkiye’de böyle bir örgütlenme olmadığını söylemek saflıktı...
KOMÜNİZME KARŞI
12 Eylül, 12 Mart bu açıdan "komünizme karşı" böyle bir şablonda destek bulabildi.
Ve sonra Sovyetler dağıldı...
Böylece "aşırı din ve milliyetçilik" üzerine örgütlenen bu ideoloji ise işsiz kaldı. Hem de silahla eğitilmiş olarak...
Önce bir dağılma yaşandı. Partileşme arayışı olmadı. Değişik isimlerle anıldı. Bayraklar, özel amblemler kullanmaya çalışıldı. Gençler arasında yayılmak istendi. Zemin arandı.
Ve böylece bireyselleşmeye başladı.
Dikkat edin...
MehmetAli Ağca böyle bir temelden gelir..
Yakalandığı an, silahı aldığı kişiler, cezaevinden kaçırılması hep bir örgüt izlenimi verdi. Ama bireysel olarak cezasını çekti, arkası çıkmadı.
Kartal Demirağ: Özal suikastını tek başına yaptı. Soruşturmalar, araştırmalar bizi aynı "karanlık temele" götürdü:
"Aşırı din ve milliyetçilik temelinde örgütlenme."
ABD’NİN PROJESİ
NATO’nun anti-komünist örgütlenmesi...
Yani ABD’nin Sovyetler’i çökertme projesi...
Ardından Avrupa’da Ermeni teröristlere karşı girişilen "ulusal nitelikli" harekátlarda Abdullah Çatlı adı ortaya çıktı...
Aynı "aşırı din ve milliyetçilik" temeli..
PKK’yla mücadelede Çatlı’ya "devlet görevlisi kimliği" bu yolla verildi.
Susurluk ortaya çıktı.
Yani bir zamanların anti-komünist örgütlenmesinin uzantıları...
Ve Trabzon’da Rahip Santoro’nun vurulması...
İDEOLOJİ OKULU
Danıştay baskınını yapan Alparslan Arslan soruşturmaları...
Hep aynı sonuca çıktı..
"Bireysel eylem. Bir örgüt yok, ama bir ideoloji var..."
Nitekim, Alparslan Arslan’ı benzeri görüntülerde bulmuştuk.. Bütün bu olaylar bir tek gerçeği ortaya koyuyor:
"Bireysel örgütler."
Bu isimler değişik yıllarda sanki aynı "ideoloji okulu"ndan mezun olmuşlar.
DAHA NE KADAR
Sıra arkadaşları gibi.
Öfkeyle öldürüyorlar. Ve saklanmıyorlar.
İşin ilginç yani "kahraman" olduklarına inanıyorlar. Türkiye’nin kendileriyle gurur duyduğunu düşünüyorlar. Ve çevrelerinde toplananlar kurban kesip bu sloganı atıyorlar. Çünkü yıllar önce böyle bir ideolojinin evlatları olarak komünizme karşı yaptıklarından dolayı haklı bulunmuşlardı.
Ne yazık ve kim bilir içimizde daha ne kadar "bireysel örgüt" var?
Bu projeyle şantaj olmaz
MİLLİ Savunma Bakanı Vecdi Gönül çarşamba günü ABD’ye gidiyor.
Türkiye’nin de içinde bulunduğu dünyanın en gelişmiş savaş uçağı projesi olan F-15 projesine imza atacak.
Bu projenin ilk model uçağı için yalnızca 40 milyar dolar harcanmış...
Soruyorum:
- Aynı tarihlerde ABD Kongresi’ne sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısı gelecek. Bu anlaşmanın imzalanmasını etkiler mi?
Vecdi Bey, mantıkla duygu arasındaki ince çizgiyi, devlet idaresinde çok iyi yakalayan bir isimdir. Bu yüzden çok açık bir cevap veriyor:
- Böyle bir şey yapmak Türkiye’nin saygınlığına yakışmaz. Yani "silah almam" gibi ya da "projeden çekilirim" gibi şantaj anlamına gelecek işlerden kaçınmalıyız.
- Ama madem bizim stratejik ortağımız, neden böyle davranıyorlar?
- Elbette orada başta PKK olmak üzere birçok konuyu konuşacağız. Türkiye’nin bazı beklentileri var. Terörle mücadele, bölgedeki kritik durum. Kerkük gibi... Ama bunları böyle bir proje içinde şantajla çözmeye çalışmak diplomasiye de bize de yakışmaz...
Evet, bu çarşamba günü itibarıyla Türkiye milyarlarca dolarlık dünyanın en gelişmiş savaş uçağının yapımına ortaklık için ön imzayı atıyor. Ve aynı zamanda Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün yapacağı gezinin de ön trafiği başlamış oluyor. Şubat ayı sonu itibarıyla Kuzey Irak ve Kerkük’le ilgili olarak Türkiye karar noktasına gelmiş olacak.
Erbil’e Tatilya turu çocuk oyuncağı
GEÇEN hafta yazdım...
İstanbul’daki Tatilya Barzani tarafından, 1.1 milyon dolara satın alındı. Ve şimdi Erbil’e kuruluyor.
"Çocuk oyuncağı" gibi görünen bu "Tatilya ihracı"nın ne anlama geldiği üzerine çok telefon aldım...
Bir dostum:
"Tarihe not düştün" dedi...
Evet, "çocuk oyuncağı" gibi görünen bu olay, Türkiye’nin ne tür bir "cazibe stresi" içine girdiğini göstermesi açısından önemlidir...
Çünkü, Erbil ve Süleymaniye’ye milyarlarca dolar akıyor. Müthiş bir inşaat ve yapılaşma var. Girişinde "Kürdistan Bayrağı" olan uluslararası fuarlar kuruluyor.
Süleymaniye bir "üniversite kenti" oluyor.
Ve oraya Türkiye’nin Güneydoğu’sundan öğrenciler gidiyor. Tıpkı KKTC’deki üniversitelere gidenler gibi...
DENKLİK GÜNDEMDE
Şimdi Akdeniz’de KKTC kapanıyor: Oradaki üniversitelere uluslararası denklik verilmiyor.
Kuzey Irak’ta Kürdistan kuruluyor: Süleymaniye’deki üniversitelere uluslararası denklik verilmesi gündemde. Yani o üniversiteleri dünya tanıyacak.
Böylece Kerkük merkezli bir devlet hazırlığına dönüşen Kuzey Irak’ın cazibe merkezi olması son aşamaya gelecek.
Diyarbakır’dan bir okur aradı ve dedi ki:
- Yakında belediye, bölge çocukları için Erbil’e Tatilya turu başlatırsa şaşırmayın...
Hayır, ben artık şaşırmıyorum...
Federasyon seçiminde Akın krizi
HALUK Ulusoy’a alternatif olarak hükümetin de desteğiyle Futbol Federasyonu başkan adaylığına hazırlanan Hamdi Akın bir türlü adaylığını açıklayamıyor.
Ve böylece Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in "Ulusoy’u indirme harekatı" başlayamıyor.
Önceki gün federasyondan, 50 delegenin imzasının geçerli olmadığı ileri sürüldü. Yani "sahtedir" denildi. Ve bu iddiayı Hamdi Akın’ın cevaplaması istendi. Ama ses çıkmadı.
Soru şu:
- Seçimlerin Mehmet Ali Şahin ile Haluk Ulusoy arasında geçiyor gibi gözükmesi rahatsızlık yaratıyor. Bu durumda Hamdi Akın neden adaylığını açıklamıyor? Projelerini programını ortaya koymuyor?
Bu soru bazı yakınları tarafından Hamdi Akın’a iletilmiş, ancak bir sonuç çıkmamış.
Akın, susmayı tercih ediyor. Yani boşuna bir adaylık yarışına girmek istemiyor.
Ayrıca Şenez Erzik’in ne yapacağı henüz netleşmediği için Hamdi Akın ortaya çıkamıyor.
Sonuç olarak seçim isteniyor. Ama Ulusoy’a karşı bir aday çıkamıyor. Bu da seçimleri "adam asmaca" oyununa çeviriyor.
2 ayda 77 davet
TELAVİV Büyükelçiliği’ne atanan eski Dışişleri Sözcüsü Namık Tan tam bir "veda rekoru" kırdı...
Merak ettim, Büyükelçi Tan’dan kendisine kaç veda daveti verildiğini sordum..
Tam 77 davet verilmiş.
Bugüne kadar hiçbir diplomatın bu kadar veda daveti aldığını hatırlamıyorum. Tan da saymış, liste yapmış...
2 ayda tam 77 davet...
İş dünyasından medyaya, devlet protokolünden dost yemeklerine kadar uzanan 77 veda daveti.
Peki, bu ne anlama geliyor...
Hem Namık’ın sevildiğine, hem de İsrail’in gücüne...