Paylaş
Ve saha kenarı bir analizle devam ediyorum.
Dikkat ettim.
Maç boyunca alıştığımız bir Fatih Terim yoktu.
Peki alıştığımız Terim kimdir?
Fatih Terim yalnızca bir teknik adam değildir.
Başkalarına abartılı da gelse;
Egosuyla duyguları ve mimikleri arasında bir pandomim sanatçısının eşkali vardır.
Saha kenarından hem bize hem oyuncuya doğru bir beden dili uygular.
Ve sanki mimikleriyle konuşur.
Kimimiz kızarız, kimimiz “hoca böyle” der geçeriz.
Ama o kadar basit değil.
Fatih Terim mimikleriyle sahada oynar.
Ve işte o sırada futbolcular;
Onun beden dilini bir orkestra şefinin çubuğu gibi görürler.
Mimiklerindeki notaya göre oynarlar.
Kaç kez sahaya girdiği için uyarı almıştır hatırlamıyorum. Çizgiyi geçip oyuncusunu kolundan tutup dışarı attığı da olmuştur.
Ceketini fırlatıp atışı. Ellerini havaya kaldırıp zıplaması.
Tam bir pandomim gösterisidir.
Ama bu defa yapmadı.
Daha çok kulübede kaldı.
Yapsaydı, maç sırasında giderek gerilen seyircinin tahrik olacağını biliyordu.
Tuttu kendini. Dudaklarını ısırdı. Yumruklarını sıktı, ama çizgiyi geçmedi.
Belki de hayatının en zor dakikalarıydı.
Çünkü bütün mimiklerini içine atıyordu.
Galatasaray’dan ayrılırken buruktu. Milli Takım’dan da öyle ayrılmıştı.
Şimdi şampiyonluk 90 dakika uzaktaydı.
Bu yüzden mimiklerine susturucu taktı.
Aykut Kocaman zaten sakin bir hocadır. Daha çok Barcelona’nın efsane hocası Pep Guardiola gibidir.
Sanki eli çenesinde satranç oynar.
Fatih Terim’in tavırları “maç sağlığı” açısından önemliydi.
Tuttu kendini ve belki de böylece birçok muhtemel taşkınlığa izin vermedi.
Bu yüzden Terim’i ayrıca kutlamak gerekiyor.
Ve elbette şu hatırlatmayı yaparak:
“Sevgili adaş, sen yine de bizi o mimiklerinden mahrum etme...”
Paylaş