Belinde üç kurşunla bir yılbaşı anlattı ki...

SABAH güneşli ve umut dolu bir İstanbul’a uyanmıştım...

Haberin Devamı

Güneş 7 tepeli şehrin karlarında parlıyordu...


İşte tam o an geldi o mesaj...

 

Belinde üç kurşunla bir yılbaşı anlattı ki...



Gazi Abdullah’tan...

Abdullah Ağar’ın belinde üç kurşun yarası var...

Issız dağlardaki çatışmalardan kalan bir madalya gibi taşıyor...

Ve bana Gabar dağlarından kalma öyle bir gece anlattı ki...

İliklerime kadar işledi.

Son gidişimde Diyarbakır’da gördüğüm gencecik özel harekâtçıları hatırladım...

Yanık yüzlü, cesur çocukları... Sırtlarında çelik yelekle yaşıyorlar...

İşte o çocuklar için Gazi Abdullah Komutan’ın bu yılbaşı yazısını aynen aldım buraya...

Ve bir telefon açtım dedim ki:

“Sevgili Abdullah, öyle bir yazmışsın ki... Yüreğimden yakaladın beni... O dağlarda vatan için görev yapan aslanlara selam olsun diye aynen yayınlayacağım yazını.”

Kirpiklerimize kadar ıslanan duygu yüklü bir konuşma yaptık...

İşte eksi 32 derecede Gabar’da bir yılbaşı gecesi:

“Dışarıda tipi var.

Yine böyle bir yılbaşıydı.

Gabar’daydık.

Yine tipi vardı.

Buralardan farklı, bir ara -32’yi görmüştük.

O ara -32’lere göre bir pusu icat etmiştik.

Adını da “Oynak Pusu” koymuştuk.

Zira durursak donuyorduk.

Hoş, yürürsek de kayboluyorduk.

S-3’ümüz (harekât subayı) rahmetlik Ali Rıza Top Binbaşı (kod: Arızatop) “Yılbaşına özel(!) şöyle 2-3 saat tur atar gelirsin” demişti.

Attım turu!

Taktiğe uyacağım derken hayatımın en büyük hatalarından birini yaptım. Son sürat tipinin içinde timi son sürat üçe ayırıp 2 parçayı iki yüksek balkona gönderdim, kendim de ana parçayla çatağın ayağına 15 dakikalık pusuya yattım.

Oynak pusu bitti, dakikalar bitti, “üstüne bi oynak pusu daha bitti” buluşamadık iyi mi?

100 metrelik alanda telsiz çekmez, ses gitmez, göz gözü görmez, giden haberciler geri dönmez!

Kol bacak tutmaz oldu, donuyorduk.

Birbirimizi vurmaktan korkuyorduk.

Allah’tan askerlerim benden akıllı çıktı.

Benden haber çıkmadığını görünce çatakların eğimine uyup yatağa kadar yürümüşlerdi.

Onları anca burun buruna gelince gördüm.

Biraz sonra da diğerleri geldi.

Sonrası toz, kar, tipi içinde toz, kar, kartopu ver elini (!) merkez.

Kar ıslatmıyor sadece tozuyor ve üşütüyordu. Tozdukça sürgün veriyor, arazinin şekillerini değiştiriyordu. Karın tozu o kadar soğuktu ki çarptıkça yüzümüzü yakıyordu. Her şey her yer birbirine benziyordu.

Vay anasına yahu; “70 metrelik direği, koskoca üs bölgesini bulamıyorduk!”

Üff be, ateşten buz, terden ateş içinde saatler sonra!

Yuvanın 15 dakikada bir değişen nöbetçileri biz onlara tosladığımızda ancak bizi gördüler.

Tabii biz de onları!

Gabar’ın -32 tipisinde timce kaybolduğumuz o yılbaşı gecesini hiç unutmadım.

Yeni yılınız kutlu olsun dostlar.

Selam olsun size aslan yürekli çocuklar...

Selam olsun barış ve demokrasi yolcularına...”

Yazarın Tüm Yazıları