Paylaş
Ruhumuz Türkiye’de kalmıştı.
Turkcell CEO’su Süreyya Ciliv’le New York Borsası’na kayıtlı tek Türk şirketinin onur törenine gidiyorduk...
Dünyadaki bütün para birimlerinin tek rotası Wall Street’te;
Kapitalizmin başkenti; çöküşün ve batışın mabedi New York Borsası’nda;
10 yıldır işlem gören Turkcell için bir tören yapılacaktı.
Ama arkamızda kalan gençlerin kanı Atlantik boyunca bir hüzün fırtınası gibi peşimizi bırakmadı...
İçimde fırtınalar kopuyordu.
Bir başarı öyküsüne doğru yola çıkmıştık;
Ama arkamızda acılı bir başarısızlık vardı.
30 yıldır süren kanlı bir başarısızlık.
İşte böyle bir “hıçkırık tonu”yla geldik New York’a...
Ve tören günü William Street’ten ağır ağır yürürken;
Süreyya Ciliv soruyordu:
“Ne olacak bu böyle Fatih Bey, içimiz kan ağlıyor.”
- Sınır ötesi harekât da başlamış.
- Kandil’e kadar giderler mi?
Biz Tramp Tower’ın önünden yürürken bu sorular da üzerimize yürüyordu.
Üzgündük. Kırılmıştık. Gözyaşlarımızın ucunda yürüyor gibiydik...
Ve işte o an, tam o kırılma anında, acıya diz çöktüğümüz yerde, aniden parladı önümde...
Dünyanın en büyük finans abidesinin önünde bir umut olarak dalgalanıyordu...
İçimde şimşekler çaktı...
New York borsa binasına dev gibi bir Turkcell posteri asılmıştı...
Ve binanın ortasında bir Türk bayrağı içimizi aydınlatırcasına dalgalanıyordu...
İşte o an durdum. Tutulup kaldım. İçimdeki denizler kabardı.
Biz Ankara’da “Kandil’e bayrak dikmeyi” tartışırken;
Ay yıldız dünyanın finans merkezine dikilmiş dalgalanıyordu...
Süreyya Ciliv de şaşırmıştı. Böylesini beklemiyordu.
Köşeyi dönünce aniden karşımıza çıkan o Türk bayrağı öyle bir moraldi ki;
Boğulmak üzereyken son dakika gelen mucize bir nefesle kurtulan film kahramanları gibiydik.
Hırpalanmış, kırılmış yürüyüşüm değişti birden. Omuzlarım yükseldi. Ruhum gönendi.
Ve işte o an sordum:
- Türk bayrağını Kandil’e mi dikmeli;
Yoksa böyle Wall Street’e mi?
Benim cevabım belli.
- Ne kadar çok markamız dalgalanırsa dünyada, o kadar azalır Kandil’in yağı.
İşte bu yüzden;
- Başarı öykülerimizle gurur duymayı öğrenmeliyiz.
- Birbirimizi sevmeyi ve rekabeti alkışlamayı öğrenmeliyiz.
İKİNCİ YAZI:
Markalar yüzyılı
EVET, New York’ta bir kez daha gördüm.
Dünya artık markaların bayraklaştığı bir yüzyılı yaşıyor.
Düşünün ki;
Kore Başbakanı bu kente gelince yollara Hyundai bayrakları asılıyor. Samsung, LG, logoları yükseliyor... Alman gelince; Mercedes’ten BMW’ye oradan Siemens’e kadar dalgalanıyor...
İtalyan Ferrari’si, Japon Toshiba’sı, İsveç Volvo’su, Fransız Peugeot’u ve daha binlercesi...
Bir markalar yüzyılındayız artık.
Ne kadar çok dünya markası yaratırsak;
O kadar küçülecektir Kandil’in sınırları.
ÜÇÜNCÜ YAZI:
Hangi sınır ötesi
YILLAR önce yine bir ABD gezisinde rahmetli Özal şöyle demişti:
- Ankara’ya kapanarak düşünürsek, Ankara kadar kalırız. Ama dünyaya doğru düşünürsek, bütün dünyayı kaplarız...
Benzeri bir bakışı yıllar sonra New York’ta gördüm.
Gecede bir konuşma yapan Mustafa Koç;
- Artık sınırlarımızın ötesine bakabilen bir Türkiye’yi özetledi...
İşte böyle bir Türkiye’de artık, “sınır ötesi” denilince akla, “askeri harekât” yerine markalarımızın “sınır ötesi rekabeti” gelmeli...
Şöyle de sorabiliriz:
Sınır ötesi harekât mı?
Sınır ötesi rekabet mi?
DÖRDÜNCÜ YAZI:
En tehlikeli soru
- GENELKURMAY’ın “49 terörist etkisiz hale getirildi” açıklamasından sonra bazı okurlarım çok yoğun olarak aynı soruyu sordu.
Üstelik üniversite camiasından, öğretim görevlilerinden de benzeri sorular geldi.
Diyorlar ki:
- Biz görmek istiyoruz. Öldürülen o teröristleri göstermezlerse inanmayacağız...
Bu sözler karşısında dondum kaldım.
Şu geldiğimiz noktayı görüyor musunuz?
- Kan görmek istiyoruz. Ölü görmek istiyoruz...
Vahim değil mi?
BEŞİNCİ YAZI:
Bu açıklamalar yakışmıyor
MEHMETÇİK sınır ötesinde!
- Binlerce Mehmetçik Kuzey Irak’ta!
- Jetlerimiz bomba yağdırıyor!
Bu açıklamalarla büyük bir hata yapılıyor.
Çünkü beklenti yükseltiliyor. Çıkmayınca da çok ciddi bir güven sorunu doğuyor.
Ayrıca çoğu kimse o vahşi coğrafyayı bilmiyor.
Zannediliyor ki;
Teröristler önde askerlerimiz arkada düz bir arazide kovalamaca var.
Oysa gerçek şudur:
Siz bırakın Kuzey Irak’ı; Kandil’i...
Gabar, Cudi ve Namaz dağlarına bir orduyu sürün...
O muazzam coğrafyada ertesi gün bulamazsınız. İşte o kadar vahşi ve büyük bir coğrafyadan söz ediyoruz.
Ayrıca;
Savaş sinsi bir iştir. Davul zurnayla yapılmaz.
Bu yüzden “Şu kadar terörist öldürdük. Bu kadar bitirdik” gibi açıklamalar büyük bir devlete yakışmıyor.
BAŞSAĞLIĞI: Bir acı bitmeden diğeri başlıyor. Deprem felaketi nedeniyle kayıplarımıza Allah’tan rahmet, hepimize sabırlar diliyorum. Bu konuyu yarınki yazımda işleyeceğim.
Paylaş