Paylaş
İçimizdeki keşif duygularını ayaklandıran, yeniliği tahrik eden bir mahluk...
Hiç durmuyor. Tam oturuyorsun, ensende ukala bir ses:
Böyle eskinin üzerinde pinekleyerek kaç boyutlu bir tembellik halindesin?
Bu soru,
Dijital bir kamçı;
Sanal bir matkap gibi;
İnsanın zihninde keskin bir soru olarak sürekli dönüyor.
Şu programla, insanlara hangi yeni kullanım fırsatını verirsin?
Hangi tasarım, insanı yazıdan, videoya, oradan 3 boyutlu bakışa geçirebilir?
Daha iyi içerik ve daha geniş bir kitleye en sade yorum nasıl gider?
Bu yorumlara izleyici nasıl ortak olur?
Yazar ya da yorumcu dediğin, okura yukarıdan bakan biri mi olmalı?
Yoksa interaktif bir sistemde izleyici de yorumunu paylaşabilmeli mi?
Tweet, skyp, face bir sosyal mecra mıdır? Yoksa bazılarının ötekileri seyrettiği dar bir tiyatro sahnesi midir?
Bu sorular bitmez...
4 yıldır hurriyet.com.tr’deki yeniliklere aç “deli fişek” halimiz de zaten bu sorular yüzünden...
İşte yine durmadım...
Günledir kafamı kurcalayan bir meseleyi yeni bir formatla aşmayı denedim...
Soru şuydu:
Televizyondaki yorumları eğer o saatte ekran karşısındaysanız alabiliyorsunuz. Mesela gündüz işyerinde TV izleyemeyenler, o günkü olayların TV yorumlarını alamıyorlar.
Gazeteye gelince. Oradaki yorumları almak için yarını bekleyeceksiniz...
Yani “işte o an” dediğimiz olayın patlama anı boş... Dahası sizin kontrolünüzde değil. O an TV karşısında değilseniz kaçırdınız.
İşte meselemiz de bu. Ve bu meseleyi çözebilmek için bir yeni deneme başlatıyorum.
Yorumu görüntünün analiziyle verebilmek; yani görüntülerin öyküsünü yazabilmek...
Böylece çok daha kolay anlaşılır bir görüntülü “yorum tekniği” bulabilir miyiz?
İLK DENEME WEB TV’DE
Bu sorunun cevabı için ilk deneme bugün hurriyet.com.tr’de WEB-TV üzerinden veriliyor.
Televizyonlardaki gibi bir kere söylenince uçup gitmeyen;
Sürekli elinizin altında;
Arkadaşlarınızla paylaşabileceğiniz;
Sizin de kendi görüntünüzle yorum yapabileceğiniz;
İnteraktif bir “görüntülü-yorum” kanalı bu...
Başarabilir miyiz bunu?
Tabii yenilik ve keşif hataları bol bir heyecandır. Ama olsun;
Sürekli olarak, başkalarının bulduğu facebook, tweet formatlarından ukalalık yapacağıma, dijital dünyaya bir yenilik için de ben akıl teri döktüm.
Bu pazartesi hurriyet.com.tr’de “Görüntülü-yorum” olarak ilk denemeyi bulacaksınız.
Soru da şu:
- Bir vali aynı soruyu neden 7 kez sorar?
Cevabı görüntülerde...
Zor bir iş.
Beğenseniz de beğenmeseniz de lütfen o değerli ve yol gösterici yorumlarınızı esirgemeyin...
İyi haftalar...
BİR VALİ AYNI SORUYU 7 KEZ NİYE SORAR / WEB TV
İKİNCİ YAZI
Bu hem bir kayıp hem de tehlikeli bir kaçaktır
DİKKAT ediyorum...
Terörün azdığı günlerde içimizi kemirmeye başlayan o “toplumsal virüs” yeniden hortluyor...
Bu virüsün adı toplumdaki Doğu-Batı kamplaşmasıdır...
Önceki gün Sivas’ta polis anons ediyor:
“Doğu şiveli bir şüpheli!”
Birileri gencin şivesine bakıp şüpheleniyor, polise “ihbar” ediyor. Polis de bunu anons edip sokakta bir sürek avı başlatıyor...
“Doğu şiveli şüpheli!”
İşte sözünü ettiğim tehlike de budur.
Çünkü kimse şivesinden, kılığından, düşüncesinden, okuduğu ya da yazdığı kitaptan, şiirden, söylediği şarkıdan, kullandığı dilden dolayı şüpheli olamaz.
Bunun yayılması, el altından kabul görmesi ciddi bir tehlikedir.
Kayıp meselesine gelince;
Şimdi bir kampanya daha başladı...
Elektrik faturalarında, tükettiğiniz elektriğe bir para ödüyorsunuz. Ama sonradan ortaya çıktı ki, biz farkında olmadan ödediğimiz bir bedel daha var:
Kayıp Kaçak Bedeli...
Bu “hayali kalem”le, tüketmediğiniz elektriğin parasını da size ödettiriyorlar...
Yani başkalarının hırsızlık yaparak kaçak kullandığı elektriğin parasını; namuslu olduğu için faturalı ödeme yapan vatandaşa yıkıyorlar.
Ve halk buna isyan ediyor...
Bu soyguna ben de isyan ediyorum.
Ama birileri bu haklı tepkiyi sözünü ettiğim “virüse” dönüştürmek istiyor.
Diyorlar ki:
Elektrikte en çok kayıp kaçak Doğu’da oluyor. Terör de oradan geliyor. Biz onların bedava elektriğinin parasını neden ödeyelim?
İşte virüs budur. “Biz” ve “onlar”...
Kaçak elektriğe duyulan tepkinin bir “etnik ayrıma” dönüştürülmeye çalışılması tehlikedir...
Bu tehlike elektrikteki kayba benzemez... Çok daha derin kayıpları olur...
ÜÇÜNCÜ YAZI
Taziye evindeki kara propaganda
BATMAN ’da hamile eşi ve kızı PKK kurşunlarıyla ölen Talat Doru’nun taziye evinde ilginç bir olay yaşanıyor.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in eşi Esra Şimşek de o evde...
Bir ara kadınların bulunduğu odaya BDP’li kadınlar geliyor. Ve yavaştan propaganda başlıyor.
Bir BDP’li kadın; “Allah’ın takdiri!” diye söze başladıktan sonra şöyle diyor:
Bizdeki bilgilere göre polisin karşı ateşiyle vurulmuşlar..
İşte bu kadar... Bu kadar vahşi. Bu kadar insanlık dışı...
Bu kara propagandayı Esra Şimşek eşine aktarıyor. Ve ben işte tam buraya takılıyorum...
Ve soruyorum:
Masumların ölümü üstüne, içlerindeki siyasi intikam afişlerini asmak isteyen bu zihniyet nereye gidebilir?
BDP eğer demokrasiyi, sivilleşmeyi istiyorsa, önce kendi içinde sivilleşmelidir.
Türkiye demokrasisi üzerindeki militer vesayetin kalkmasını savunan BDP’nin PKK’nın silahlı/militer gücü karşısında ezik kalması ikna edici olmaz.
Olay açıkça ortada. PKK kurşunları vurmuş...
Ama o BDP’li gelip taziye evinde bile diyor ki:
Bana PKK cinayet işledi dedirtemezsiniz...
Peki nasıl inanacağız şimdi BDP’nin sivilleşme taleplerine...
Paylaş