Avrupalı bir Türk’e göre anadilde eğitim

FATİH Akın’la Berlin’de yaptığım sohbetten “yüzleşme” diye bir yazı çıkmıştı.

Haberin Devamı

Kızdırıcı, ateşleyici bir yazıydı.

Ermeni tehcirini ve Talat Paşa’yı hatırlatarak kendi tarihimizle yüzleşebilir miyiz diye sormuştum. http://webtv.hurriyet.com.tr/1/10324/0/1/yuzlesebilir-miyiz.aspx

Şimdi bir başka Avrupalı Türk’le bir başka konuyu konuşuyorum.

Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem Özdemir’le “anadilde eğitim” meselesini.

Sohbetin detaylarına geçmeden önce Berlin’de hafızama çizilen şu tespiti yapmam gerekiyor:

- Avrupa’da doğan büyüyen ve yükselen Türkler, insana güven ve özgürlük ekseninde müthiş bir açılım sağlamışlar.

Evet açılım.

Korkulardan, şüphelerden uzak bir özgüven var onlarda.

Toplumsal uygarlığın bireysel özgürlükten geçtiğini biliyorlar.

Özdemir’le kahvaltı yapıyoruz. Önündeki yoğurdu yerken şöyle diyor genç Alman siyasetçi:

Haberin Devamı

- Neden korkuluyor ki? Bakın bir çocuk anadilini de, resmi dilini de aynı anda öğrenebilir. Bu tamamıyla bir yatırım meselesidir.

- Nasıl yani?

- Yani kar görülürse okullara yatırım yapılıyor açılıyor. Bu kadar basit. İspanyolca, İngilizce Kürtçe, Türkçe Almancayla aynı anda eğitim verilebiliyor çocuklara. Anadilde eğitim bu. İnsanın anadilini öğrenmesi engellenebilir mi?

- Sorun çıkmıyor mu?

- Almancayı Türkçeyle birlikte öğrenen Türk asıllı Alman çocuklar terörist mi oluyor? Ayrılıkçı mı oluyor? Anadilini öğreniyor. Resmi dil Almancadır o kadar. Benim babam Çerkez’di. Birlikte çalıştığı arkadaşlarından Kürtçe öğrendi. Zazaca öğrendi. Sonra Almanca öğrendi.

ÇÖZEBİLİR MİYİZ?

Dikkat edin;

Bir kahvaltı süresinde özetlenen bu süreç bizi yıllardır kanatıyor.

Çocuklar ölüyor. Gencecik yavrular bırakın bir dil öğrenmeyi, konuşamaz hale geliyor.

Ölümden korkmuyoruz ama hayattan korkuyoruz. Düşmandan korkmuyoruz, birbirimizden korkuyoruz. Sürekli bir korku halindeyiz.

Çünkü yıllarca korkuttular bizi.

Yıllarca “Komünizm gelecek” diye kuzey sınırımızı kapattık. Sürekli silahlandırıldık. Bilim toplumu olmakla değil, “asker millet” olmakla övündük.

Üniversiteleri polis kamplarına çevirdik. Korkudan gençlerimizi fişledik. İşkence yaptık, astık.

Haberin Devamı

Sonra Ermenistan sınırını kapattık. Sonra korkudan Suriye sınırına mayın döşedik. Irak sınırına asker yığdık.

Ege’yi savaş denizi yaptık.

Koskoca bir ülkenin etrafını korkuyla kuşattık. Kapattık.

İşte o “dikenli tel kafası” korkuttu bizi.

İşte şimdi böyle bakınca Avrupalı kardeşlerimizde görüyorum.

Özgüveni görüyorum. Birbirine inanmayı görüyorum.

Ve bu yüzden diyorum ki;

Resmi dilimiz elbette Türkçedir. Bu ülkenin adı Türkiye’dir.

Ama insanların özgürce anadilinde eğitim alabileceği bir Türkiye olmalıdır.

AB’ye girmek için yalnızca müzakere faslı açmak yetmez.

Önce zihnimizi açmalıyız.

Bu uslanmaz korku faslını kapatıp, özgürlük faslını açmadan, hiçbir fasıla geçemeyiz.

Haberin Devamı

İKİNCİ YAZI:

Mesut Özil’e yapılan ayıptır

BERLİN Stadı’nda hemen yanımda oturuyordu o çocuklar.

Almanca alkışlayıp Türkçe yuhluyorlardı.

Almanca sıraya girip Türkçe küfrediyorlardı.

Mesut Özil’e de bunu yaptılar...

Almanca oturdular Türkçe yuhladılar.

Hayatımda gördüğüm en büyük “ayıp korosu”ydu bu.

Ellerinde Türk bayraklarıyla yarım Almanca konuşan, Türkçe küfreden kayıp bir kuşak.

Ne anadilini öğrenebilmiş ne resmi dilini.

Şehir artığı bir hayat.

Oysa Almanya’da Türklerin o kadar başarı hikayesi var ki.

Ama ne yazık ki böyle de bir kuşak var.

Baktım Berlin’in Türk-Kürt mahallesi pislikten geçilmiyor. Yerler çöp içinde. Bir manav sigarasından bir nefes çekip izmariti yere atıyor.

Haberin Devamı

Ve işte oradaki Alman da soruyor:

- Bu mu pasaportsuz girecek benim şehrime?

Şunu iyi bilmeliyiz ki;

Avrupa Birliği’nde bizi lacivert ceketleri, gri pantolonları ve kırmızı kravatlarıyla iyi yetişmiş diplomatlarımız temsil etmiyor. İzmaritini yere atan o Türk manav temsil ediyor.

Almanca sıraya girip Mesut Özil’e Türkçe küfreden o kayıp kuşak temsil ediyor.

Bu yüzden önce onların AB’ye girmesi gerekiyor.

Sonra belki biz...

ÜÇÜNCÜ YAZI:

Perişan ettiler o kızı

GÖZLERİMİZİN önünde oldu. /images/100/0x0/55eaaa1ef018fbb8f88ed81a

Polis genç kızın saçlarından kavradı. Ağzını kapatıp neredeyse ezdi.

Gözlerimizin önünde oldu bu işkence.

Kızın elinde bir pankart vardı o kadar.

Polis vurdu, sürükledi, tartakladı. Sonra gözaltına aldı.

Haberin Devamı

Oysa o genç kız, okuluna gelen Cumhurbaşkanı Gül’e “Parasız eğitim istiyoruz” diye bağırmıştı.

Hepsi bu.

Küfür yok. Hakaret yok. Taş yok. Ayakkabı yok. Yumurta yok. Eylem yok.

Gözlerimizin önünde oldu.

Ve hiçbirimiz göremedik.

Bir tek o gördü.

AK Parti’den Lokman Ayva.

Dedi ki;

“Bu insan kendisini nasıl ifade edecek? Bulmuş bir ifade şekli, hakaret, şiddet yoksa bunda ne var? Üniversitenin tek düze olmasını beklemek üniversiteyi inkar etmek demektir.”

Evet, gözlerimizin önünde yaşandı bu rezalet. Biz göremedik.

O gördü. Ve isyan etti.

AK Parti’den görme engelli milletvekili Lokman Ayva...

Eğer Cumhurbaşkanı Gül’ü tanıyorsam o kızı bulur ve devlet adına geçmiş olsun der.

İçine düştüğümüz bu toplumsal körlüğe karşı, gözlerimi açan Lokman Ayva’yla birlikte Cumhurbaşkanı Gül’ün ne yapacağını bekliyorum.

Yazarın Tüm Yazıları