Paylaş
Ankara havaalanı yolu...
Bir araçta genç bir adam ölü bulunuyor...
Polis geliyor. İlk incelemede genç adamın bileklerinde ve boynunda kesik izleri görülüyor.
Dedektifler eller ve boyunun bağlanmış olduğunu düşünüyor.
- Belki de sorgulanmıştı.
Uzun süren soruşturma sonrasında dosya “intihar” olarak kapanıyor.
Ölen ASELSAN’da önemli projelere imza atan makine mühendisi Hüseyin Başbilen’di.
Daha sonra bir intihar daha geliyor.
Bu defa ASELSAN’da üç yıldır görev yapan elektrik mühendisi Alim Ün tabancayla intihar ediyor.
Ve son olarak iki yıldır ASELSAN’da görev yapan 26 yaşındaki Evrim Yançeken sabah saat 06.00 sıralarında Ankara’daki evinin 6’ncı katından “atladı” deniyor..
Şimdi soralım...
ASELSAN Türkiye’nin en gizli askeri/teknolojik çalışmalarının yapıldığı yerdir. Bu üç mühendis orada çok önemli görevlerde bulundular.
Paranoyak değilim ama...
Çocukların bu “görgü tanığı olmayan” intiharları sanki bir “casus filmi”ni hatırlatırcasına ilgimi çekiyor..
Siz ne dersiniz? Araştırmaya değmez mi?”
KURUTULMUŞ SORULAR
Peki yukarıda okuduğunuz bu yazıyı ben ne zaman yazdım?
Bu soruları ne zaman sordum?
Tam 4 yıl önce.
29 Ocak 2007’de... Hürriyet’in arşivinde hâlâ duruyor.
Aradan tam 4 yıl geçmiş.
O zaman “intihar” diye kapanan dosya şimdi “intihar süsü verilmiş cinayet”noktasına geliyor. Bilirkişi böyle diyor.
Ve dün Taraf gazetesinden öğreniyoruz ki;
Hüseyin Başbilen’in ölümüne neden olan bıçakta parmak izi araştırması yapılmamış.
Doğrusu inanamıyorum.
Nasıl olabilir bu? Parmak izi incelemesi nasıl yapılmaz?
Ve eğer bu olay cinayet çıkarsa, aradaki 4 yıllık boşluk nasıl açıklanacak?
Kimdir bu katil ya da katiller?
Bu kadar zaman sonra nasıl bulunacaklar?
Sanki gerilim yüklü bir film senaryosunun içindeymişiz gibi geliyor.
Yapım şekli Ortadoğu.
Yapım yeri Ortadoğu.
Senaryosu Ortadoğu.
Çocukların okuduğu üniversitenin adı;
Ortadoğu Teknik Üniversitesi.
İKİNCİ YAZI:
Her kuşkulu ölüm biraz komplo teorisi gerektirir
ASELSAN intiharlarıyla devam ediyorum.
Çok soru sorunca o tarihlerde Aselsan yöneticileri benimle bir öğle yemeği yemişlerdi.
Yemekte, cinayet olamayacağını, çocukların psikolojik bozuklukları olduğunu anlatmışlardı.
Ve en önemlisi...
Aselsan’da çok kritik projelerde çalışmadıklarını söylemişlerdi.
Ama yine de komplo teorileri dinmedi.
Benim de üzerinde durduğum en önemli komplo teorisi ise şuydu:
“Türkiye savunma sanayii, özellikle Aselsan, dışa bağımlı savunma teknolojisinden kurtulacak kadar donanıma kavuşmuş duruma geldi. Tanklara, savaş uçaklarına ve roketlere milli yazılım yükleyecek teknolojiye ulaştı. Yani NATO üyesi olan ülkelere karşı bile kullanabilecek yazılımdı bunlar. Ve Türkiye zamanla bu teknolojisini Ortadoğu’da ve Asya’da pazarlamaya başladı. Bazılarının istemediği ülkelere bu teknolojilerin gitmesi söz konusuydu. Ve bu da birilerini rahatsız etti.”
Buradaki kritik soru şudur:
- O mühendislerin öldürülmesi neyi engeller?
Bu sorunun cevabını ben de merak ediyorum.
Dedim ya;
Her kuşkulu ölüm yanında bir de komplo teorisi getirir.
Ve o komplo teorisinin gerçeğe dönüşmesi için önce cinayetin kesinleşmesi gerekir.
4 yıl aradan sonra bile...
ÜÇÜNCÜ YAZI:
AB’nin zayıflayan ufku
AVRUPA Birliği Suriye için yapacağı toplantıya Türkiye’yi davet etmiyor.
Nedeni Kıbrıs Rum kesiminin vetosu...
Yalnızca bu vetonun kendisi bile AB’nin küresel vizyon açısından, liderlik misyonu açısından ne kadar sıkıntılı bir hale geldiğini gösteriyor.
Düşünün ki;
AB’nin motor gücü Almanya, Suriye meselesinin çözümü için “Türkiye’siz olmaz” diyor.
ABD Başkanı Obama, Suriye için alınacak her kararda Erdoğan’ı arıyor.
Ama AB yönetimi, küresel bir meselenin çözümü için, lokal bir soruna sıkışıp kalıyor.
Rum kesiminin vetosu işte böylesine lokal bir meselenin küresel bir sorunu tıkamasıdır.
AB’nin de bu lokal meseleye teslim olmasıdır.
Belki de bu yüzden AB bir türlü küresel liderliğe geçemiyor. ABD, Çin ve Rusya arasında sıkışıp kalıyor.
Ve belki de bu yüzden;
AB siyasi liderliğini ortaya koyamadığı için ekonomik krizini çözemiyor.
Suriye için toplanan AB zirvesine “Türkiye vetosu” koyan Rum kesimine acaba bu veto gücünü kim vermiştir?
Ada’nın çevresinde birlikte petrol arayan İsrail mi?
Eğer böyleyse, İsrail, AB’nin çok kritik bir toplantısını kilitleyebilmiştir... Bu olay AB’nin küresel vizyonu içinde;
Rum kesiminin durumunu ortaya koyan ciddi bir ayna olmuştur.
DÖRDÜNCÜ YAZI:
Bu gerilimde sivil anayasa olur mu?
TÜRKİYE, tarihinin ilk sivil anayasasını yapacak.
Meclis henüz seçilmiş.
Herkes o sivil anayasayı istiyor.
Ama öylesine bir gerilim var ki...
BDP lideri Demirtaş’ın Diyarbakır Meydanı’ndaki konuşmasını dinlerken soruyorum:
- Bu kadar keskinleşmede, böyle bir gerilim ve restleşmede, bu Meclis nasıl bir anayasa yapabilir?
- Komisyonlar nasıl toplanacak?
- BDP olmadan, CHP katılmadan bir sivil anayasa olur mu?
Türkiye’nin biran önce bu yüksek gerilimden çıkması gerekiyor.
Yoksa yine silahlara ve cephelere teslim olup;
Tarihi bir fırsatı daha heba edeceğiz...
Paylaş