Yasaklarda ölçü kaçarsa

ABD'de başkanlık yarışının tarafları belli oldu.

Bir yanda George W. Bush, diğer yanda yeni JFK, John F. Kerry. Bu yarışın nasıl sonuçlanacağı belli değil.

Ancak New York Belediye Başkanlığı yarışının sonucu hemen hemen belli.

Mevcut Başkan Bloomberg kaybedecek. Karşısına kim çıkarsa kazanacak.

Bloomberg'in kaybetme nedeni ise çok açık: Yasakçı zihniyet. New York'ta neredeyse her şey yasak ama en büyük yasak sigara yasağı.

Umuma açık herhangi bir yerde sigara içmek yasak. O kadar ki, kül tablası bile yasak.. Waldorf Astoria'nın barında kibrit istedim, barmen alttan bir dolaptan iki avuç verdi. Ben 'Bu çok' deyince, 'Al' dedi, 'Nasıl olsa eldekileri bin yıl bitiremeyiz' diye güldü.

Sigara yasağı New York'ta ekonomiyi vurmuş. Restoranlar boş. Barlar daha da boş. Akşam keyfini iki kadeh, bir kaç sigara ile yapmak imkansız hale gelince sigara içenler evi tercih eder olmuş.

Restoran ve barlar ise New York belediye sınırları dışına kaçmaya başlamışlar.

Biz New York'tayken hava eksi 10 derece civarındaydı ve bina önlerinde donarak sigara içmeye çalışanlar vardı.

Ama Bloomberg yakında onu da yasaklayacakmış.

Bu nedenle Bloomberg'e karşı ciddi bir tepki var.

İnsan sağlığına en zararlı maddede bile 'yasakçı zihniyet' ölçüyü kaçırınca tam ters bir etki ortaya çıkıyor anlaşılan.

Burada da, New York'ta da..

NOT: Sigara içmem.

Kıbrıs'ta 0 noktası geçildi

29
yıldır 'uzlaşmaz' olan tarafın birdenbire 'uzlaşır' taraf olması ilginç değil mi?

Siyasi kararlılık ve kendine güven olunca işler birden kolaylaşıveriyor..

'Acemi' bir hükümet, iyiden iyiye 'Acemisi' olduğu dış politikada nasıl oluyor da böylesi önemli bir viraja hızla giriyor ve girdiği hızla devrilmeden, savrulmadan çıkıyor?

Soru bu..

Yanıtı basit. Özgüven, kararlılık ve emrindeki kadrolara inanç.

Erdoğan, Gül ve emirlerindeki Dışişleri kadrolarının Kıbrıs konusunda nasıl bir zorlukla mücadele ettiklerini iyi biliyorum.

Hain damgasını yapıştırmaya hazır bir grup pusuda beklerken ve zaman zaman saldırırken onlar 'kilitlenmiş' bir işi çözmeden Türkiye'ye yol aldıramayacaklarını gördüler.

Bunun için harekete geçtiler.

Dışişleri bürokrasisinde de, üst düzey görevlerde bulunan tecrübeli isimler de Kıbrıs meselesinin çözülmesi gerektiğini düşünüyordu.

Erdoğan Gül'e, Gül de Dışişleri'ndeki bu gruba yol verdi.

Hem Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'ni, hem de Rum tarafını şoke eden 'Türk Planı' Dışişleri'nin eseri olarak masaya koyuldu.

Ve artık Kıbrıs'ta çözüm yolunda neredeyse 'geri dönülmez' denilebilecek 0 noktasına gelindi.

Bu başarı güçlü siyasetin ve bilgili bürokrasinin eseridir.

Önceki gün savunmak zorunda kaldığım Dışişleri bürokrasisinin eseridir.

Bugün bakıyorum da çözüme karşı çıkan siyasetçiler kimler..

Biri Demirel, diğere Ecevit. İkisini de anlatmaya gerek yok.

O tarz politikanın bugünkü temsilcileri de aynı havadalar..

Bir tek YTP lideri İsmail Cem 'Kıbrıs'ta çözüm için doğru işler yapılmaktadır' diyor..

Bir de Kemal Derviş 'yakın çevresine' bunları fısıldayabilirken, dışarıya karşı sessiz kalıyor.

Türkiye'nin önümüzdeki 10 yılında Cem ve Derviş gibi politikacılara ihtiyaç var.

Keşke CHP'yi bu ikilinin kafası yönetse.

Türk gazeteci İran'a çarşafsız girebilir mi?

İSLAMCI
basın Çankaya Köşkü'ne sokulmayan 'türbanlı gazeteci'yi konu edip duruyor..

'Nasıl sokulmazmış!'

Bal gibi sokulmaz... Çok da iyi olur...

Bu gazeteci kadın İranlı.

Bu gazetecinin ülkesine pek çok kadın meslektaşım gitti.

Bırakın İran Cumhurbaşkanı'nın konutuna türbansız girmeyi, ülkeye kara çarşafa bürünmeden giremediler.

Bu kıyafetten hazzetmedikleri halde görev uğruna bu giysiye büründüler.

İran'da kaldıkları süre boyunca çarşafla dolaştılar.

O giysinin temsil ettiği pek çok şeyle mücadele etmiş olmalarına rağmen, ülkenin kurallarına uydular.

Şimdi 'o İran'ın bir gazetecisi benim ülkemde Çankaya Köşkü'ne türbanlı olarak sokulmadığı için 'olay' yaratıyor.

Benim ülkemin kadın gazetecileri, İran'a kara çarşafa bürünmeden girebildikleri ve İran'ın Cumhurbaşkanı ile başı açık bir halde röportaj yapabildikleri gün İranlı kadın gazetecinin 'itiraz' hakkı doğar.

Ama bugün 'gıkını' bile çıkaramaz.

Bu ülkenin ona sağladığı özgürlük, onun ülkesinin ona sağladığı özgürlüğün ne kadar ilerisinde ona baksın.

Özgürlük mücadelesini de önce kendi ülkesinde versin.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Uyarıları dikkate almamanın kahramanlık değil aptallık olduğunu anladığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları