Yasaklar delik deşik YSK seyirci

YÜKSEK Seçim Kurulu ve Radyo Televizyon Üst Kurulu daha ne bekliyor anlamıyorum.

Cem Uzan, partisi ve kontrolündeki yayın organları her türlü yasağı dele dele, parçalaya parçalaya seçim propagandası yapıyorlar.

Yüksek Seçim Kurulu ve RTÜK ise ‘‘izlemekle’’ yetiniyor.

Uzanlar'a ait televizyonlar Cem Uzan'ın partisinden başka haber neredeyse vermiyorlar.

Maç aralarında ‘‘Haber’’ adı altında Cem Uzan propagandası yapılıyor.

Uzanlar'a ait radyolarda şarkıdan çok Cem Uzan'ın seçim konuşmaları yayınlanıyor. Uzan radyoları, 2 Kasım'a kadar reklam bile almıyorlar.

Siyasi reklamlar yasaklandığından beri Uzanlar'dan mangırı alan radyolar ‘‘haber bülteni’’ adı altında Cem Uzan ve partisinin haberlerini veriyorlar.

Cep telefonlarına Cem Uzan'ın ‘‘Yapmazsam Allah belamı versin’’ türünden mesajları geçiliyor.

Bir medya patronu elindeki bütün medya olanaklarını kendisi ve partisi için kullanarak propaganda yapıyor.

Üstelik bu propagandanın büyük bölümü ‘‘seçim yasağı’’ diye açıklanan ‘‘kriterlere’’ uygun değil.

Ne yayınlarda tarafsızlık ve eşitlik ilkesine uyuluyor, ne de bir başka kritere.

Yüksek Seçim Kurulu'nun koyduğu kurallar değil, Cem Uzan ve reklamcısı Ali Taran'ın kurallarınca bir oyun oynanıyor.

Ama oyun oynayanın yanına kár kalıyor.

YSK izlemekle yetiniyor.

Harekete geçmek için herhalde seçim sonunu bekliyorlar.

Atı alan Üsküdar'ı geçsin diye.

Cem Uzan hálá telefonumda


TELEKOMÜNİKASYON Üst Kurulu Başkanı arayınca ‘‘Herhalde bir şeyler olacak’’ diye ummuştum.

Anladım ki, bu ülkede hiçbir şey olmaz.

Telsim hálá elimizdeki cep telefonlarına ‘‘siyasi mesaj’’ geçiyor.

Hálá bir ‘‘Dur’’ diyen yok.

Cep telefonlarında Cem Uzan'ın yemini: ‘‘Namusum ve şerefim üzerine söz veriyorum.’’

İnandırıcı mı, yoksa komik mi?

Acaba şimdilerde Cem Uzan'dan alacaklarını tahsile çalışan Motorola da böyle bir yemine güvenip çırak mı çıktı?

Motorola'nın avukatları acaba ABD mahkemelerinde ‘‘Vallahi numusu şerefi üzerine söz vermişti, şimdi ödemiyor’’ mu diyorlar.

Mesele sözün niteliği değil.

Bu sözün benim evimde ne işi var?

Benim devletle anlaşması olan bir şirketin namusuna teslim ettiğim telefon numaram, bir partide ne arıyor?

Bu mantıklı soruyu Telekomünikasyon Üst Kurulu nedense sormuyor.

Soruyorsa da gereğini yapmıyor.

Çünkü bu ülkenin insanları güce, daha doğrusu gücünü kötüye kullanana biat etmeyi seviyor.

Öyle oldukça da layığımızı buluyoruz.

Üzüntüm, kurunun yanında yaş da yanıyor.

Fenerbahçe yazmayayımmış!


ERCAN Saatçi aradı, ‘‘Abi lütfen Fenerbahçe ile ilgili yazma. Fenerliler çok bozuluyor’’ demek için.

‘‘Ercan kötü yazmıyorum ki...’’ diyecek oldum, sözümü kesti: ‘‘Abi kötü olan da o ya... Kötü yazsan sorun yok. Ama iyi yazınca daha fena oluyor. Bir Galatasaraylı bize akıl mı verecek durumu oluyor.’’

Güldüm...

Bana da Fenerbahçeli okurlardan çok faks ve e-posta geliyor.

Çoğu hak veren, bir kısmı da Ercan gibi düşünen.

Madem öyle, yazmam.

Ama onlar da bir an önce Fenerbahçe'ye layık bir duruma gelsinler.

Çünkü artık Galatasaraylılar kendi internet sitelerini bıraktılar, eğlenmek için antu.com'a giriyorlar..

Bu da benim hoşuma gitmiyor.

NOT: antu.com Fenerbahçe taraftarlarının internet sitesidir.

Cühelanın başyapıtı böyle eleştirilir


AHMET Altan'ın kitabı ile ilgili yazdıklarımdan Ahmet Altan'ı eleştirdiğim yönünde bir anlam çıkmış.

Ben Altan'ı eleştirmedim. Yazıyı sonuna kadar dikkatli okuyanlar bunu anlayacaktır.

Ben Altan'ın kitabının ana hatlarının ve omurgasının esinlenmeden öte bir yürütme havası taşadığını belgesiyle yazdım.

Bu eleştiri değil, ‘‘suçlamadır’’.

Eleştiri ise başka bir şeydir ki, ben onu yapamam.

Ben bir edebiyat eleştirmeni değilim.

O işi bilenler yapsın.

Ben yazımda Altan'ı değil, ‘‘gazeteci’’leri eleşirdim.

Son haftalarda Ahmet Altan ile röportaj yapıp, onu gazetelerin, dergilerin manşetlerine taşıyıp, Altan'ın bu sıradan öyküsüne ‘‘başyapıt’’ diyenleri.

Sıradan bir best seller yazarının, yan öyküsünden farklı içerik taşımayan bir kitabını ‘‘başyapıt’’ zanneden‘‘cühela’’yı eleştirdim.

Çünkü Altan kendi kendine çıkıp da ‘‘Bu bir başyapıttır’’ dememişti zaten.

Bu arada Ahmet Altan ‘‘Ben Tekerlekler'i okumadım’’ demiş.

Kim bilir, belki de okumamıştır.

Belki de filmini izlemiştir ve hatırlamadan esinlenmiştir.

Olabilir.

Umarım bundan sonra bir kitabı ‘‘başyapıt’’ ilan etmek ‘‘cühela’’ya kalmaz.

O zaman kitap eleştirmenliğini de ben yapmam.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Aklın dost veya düşmandan geldiğine değil, işimize yarayıp yaramadığına baktığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları