Yapmak suç, peki ya yapmamak!

BU yazdığıma çok benzer bir yazıyı geçmişte de yazdığımı söyleyenleriniz olacaktır kuşkusuz.

Ama ben bunda hiçbir mahzur görmüyorum.

Türk Telekom, yaklaşık 10 yıllık bir gecikmeyle özelleştirildi.

1990’ların ortasında 20 ila 30 milyar dolar değer biçilen şirket, geçen hafta 12 milyar dolar değer üzerinden hisselerinin bir bölümünü devretti.

1990’ların ortasında 20 milyar dolarlık fiyattan satılabilseydi, elde edilen para Türkiye’nin toplam dış borcunu sıfırlayabiliyordu.

Şimdi elde edilen para ise Türkiye’nin toplam dış borcunun yaklaşık yüzde 3’ü.

Nereden nereye...

Türk Telekom’un geciken özelleştirmesinin ardından bir isim yine sahneye çıktı.

Mümtaz Soysal.

Satışı yine engellemeye çalışıyor. Aynen yaklaşık 10 yıl önce yaptığı gibi.

Engelleyebilecek mi, engelleyemeyecek mi bilmiyorum.

Çünkü Soysal’ın bugün yaptığı, 10 yıl önce yaptığının yanında çocuk oyuncağı.

O satış, o zaman yapılabilseydi bugün belki de Türkiye’nin bütün görünümü farklı olabilecekti.

Kimbilir, belki dış borçlar o zaman kapatılsaydı, Türkiye faiz sarmalına sokulmamış, peş peşe krizler yaşamamış olacaktı.

Elimizde bu dinamik sürecin nasıl gelişmiş olabileceği hakkında bir tablo çıkaracak ‘tarihi olasılıklar’ cetveli yok.

Ancak verilen zararın büyüklüğü net ortada. Mümtaz Soysal’ın ülkeye tek başına verdiği zararın miktarı en az 10 milyar dolar.

Bunun ekonomik etkileri hesaba katıldığı zaman belki de bunun on misli.

Peki bugün bizim Yüce Divan’da yargıladığımız siyasilerin hepsinin toplam zararı bundan fazla mı? Hiç zannetmiyorum.

Ama onlar yaptıkları için yargı karşısında hesap veriyorlar. Mümtaz Soysal ise ortalıkta geziyor.

Hem de ‘namus abidesi’ olarak.

Biz bu ülkeye yaptıklarıyla zarar verenlerden hesap sorabiliyoruz.

Peki ya ‘yapmadıklarıyla’ ve ‘yaptırtmadıklarıyla’ zarar verenlere ne yapıyoruz?

Hiç! Kocaman bir ‘hiç’!

O yüzden de bu ülkede en uzun siyasi yaşamlar, ‘hiçbir şey yapmayanların’ oluyor.

Bir şey yapmayanlardan da hesap soramadığımız müddetçe, hiçbir şey yapamayacağız.

Hıncal Abi, sen telif hakkı diye bir şey duydun mu?

HINCAL Uluç Abimin Fikret Şeneş’le atışmasını gülerek izliyorum.

Hıncal Abimiz dün iyice ‘dağıttı’.

Önce kendini ‘hukukçu’ ilan etti.

Benim bildiğim Hıncal Abimiz Ankara Hukuk değil, Ankara Siyasal, yani Mekteb-i Mülkiye mezunudur.

Ardından pek çok ‘hit’ şarkının söz yazarı olduğunu söyledi. Benim bildiğim Hıncal Abi’nin yazdığı bir şarkı cümlesi var. Sezen Aksu’nun bir şarkısında yer alan ‘Ne olur gerçek olsa masallar, ya da biz masal olsak’ cümlelerini yazdığını söyler. Gerçi Sezen Aksu bunu da yalanlar ama Hıncal Abimiz bunu yıllardır söyler.

Neyse konumuz o değil.

Konumuz Hıncal Abi’nin ‘Siyasal Bilgiler mezunu bir hukukçu’ olarak yaptığı ‘hukuki’ hatalar.

Öncelikle bir ‘aydın’ olarak Hıncal Abimiz, telif haklarının ne demek olduğunu bilmeliydi.

5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 8. ve 18. maddeleri, ‘Bir eserin sahibi onu meydana getirendir. Mali hakları kullanma yetkisi münhasıran eser sahibine aittir. Bir eserin yapımcısı veya yayıncısı ancak eserin sahibi ile yapacağı sözleşmeye göre mali hakları kullanabilir’ der. Yani bu haklar ölümünden sonra bile eser sahibinindir. Bir eser, miras olarak bırakılabilir. Gelirini mirasçıları alır. Ölümünün üzerinden 70 yıl geçince bu eser ‘public domaine’, yani bir anlamda ‘telif haklarından muaf’ haline gelir ama kimse çıkıp da bu eser benim diyemez.

Bu hukuk dili.

Ancak hukukçu olduğunu söyleyen Hıncal Abimiz, bu dili anlamamış.

Hemen basit bir örnek vereyim.

Diyelim ki Chopin, dönemin krallarından biri için bir eser yazdı. Ve bunun için bir para aldı.

Aradan yüz yıllar geçti. Bu eser kimin? Parasını veren kralın mı, yoksa Chopin’in mi?

Bu yüzden Ajda Pekkan’ın söylediği Fikret Şeneş şarkılarının sahibi Fikret Şeneş’tir.

Hıncal Abi’ye hak verdiğim tek nokta, bu işin tadının kaçtığıdır. Biz Ajda Pekkan’ın seslendirdiği o şarkıları seviyoruz.

Kavgasız gürültüsüz dinlemek istiyoruz.

NOT: Hıncal Abi, senin gazeteye yazdığın yazıları kitap haline getirip tekrar sattığını biliyoruz. Senin mantığına göre bu yazıların sahibi gazete. O kitapları gazetenin sahibi çıkarabilir. Kitapların gelirini de o alır. Sen değil.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Köşe yazarları, sanatçılara boş gezenin boş kalfası demedikleri zaman.
Yazarın Tüm Yazıları