AVRUPA’nın önemli telekomünikasyon şirketlerinden birinin çok üst düzey yöneticilerinden biriyle geçtiğimiz günlerde uzun bir sohbet yaptık.
Konuştuğumuz konulardan biri de Türk Telekom’un özelleştirilmesiydi. Türkiye’nin Telekom özelleştirmesinde geç kaldığı ve bunun fiyatı olumsuz etkilediği yolunda kanaatler oluştuğunu söyledim.
1995 yılında 20 milyar doların üzerinde bir fiyat bulması mümkün olan Telekom’un, özelleştirilmesi için bugün bunun dörtte biri fiyatlardan söz edildiğini aktardım.
‘Haklısınız ama o kadar da değil’ dedi. 1990’ların başında Telekom şirketlerine büyük bir ilgi olduğunu, bugün bu ilginin aynı oranda devam etmediğini söyledi. Ama bir şeye dikkat çekti:
‘Kablolu hatların önemi bazılarının öne sürdüğü kadar azalmadı. Hatta öne sürülenin aksine, mobil telefonlar, kablolu hatların kullanım kapasitelerini artırdı. Doğrudur, fiyatlar o günkü düzeyde değil. Ama sizin söylediğiniz gibi dörtte bir demek de insafsızlık.’
Bunun benim değil, bu konuda girişimlerde bulunanların fikri olduğunu söyledim.
‘Kimse satın almayı düşündüğü bir malın fiyatını yüksek olarak göstermek istemez’ dedi.
‘Peki Türk Telekom sizce kaç para eder?’ diye sordum.
‘Buna net bir yanıt kimse veremez; ama 10 milyar dolardan aşağı olmaması gerekir. Dünyada daha düşük kapasiteli ve daha düşük kullanım oranlı Telekom’lar satılıyor. Onlara bakarak bile basit bir hesapla yaklaşık bir değer bulabilirsiniz’ dedi.
Umarım Türk Telekom’un satışından sorumlu olanlar da bu basit hesaplara bakmadan satış yapmazlar.
Cote d’İvoire, İvory Coast olurken radikal İslam neyin nesi?
GAZETEMİZİN ‘taze’ yazarlarından Ahmet Hakan, Abdullah Gül’le birlikte gittiği Cezayir’den etkilenmiş ve Cumhurbaşkanı Sezer’e bir ‘açık Mektup’ yazmış. Demiş ki: ‘Ilımlı İslam Cezayir’de.’
Hakan’a göre Cezayir’de katı laik yönetim, binlerce insanın ölümü pahasına uygulamalarını sürdürüp ‘radikal İslamcı hareketin’ önünü kesmeye çalışmış ama başaramamış. Buna mukabil, ‘ılımlı İslam’a yol verilince radikal İslam kendiliğinden gerilemiş. Fotoğraf olarak çekerseniz ‘doğru’ bir yorum. Ama uluslararası siyaseti, uluslararası dengeleri, güç oyunlarını, hákimiyet çabalarını dikkate alırsanız ‘sığ’ bir yaklaşım.
Çünkü Cezayir’de son 15 senelik sürece baktığınız zaman kaybedenin sadece ‘laikler’ veya ‘radikal İslamcılar’ olmadığını görürsünüz.
Cezayir’deki mesele, aslında Başbakan’ın dış politika danışmanlarının uyarısıyla ele almaya başladığı ‘Afrika hákimiyeti’ meselesi.
Cezayir, sömürgeliğinin sona ermesine rağmen Fransa’nın Afrika’daki en önemli güç alanlarından biriydi. Cezayir 1960’ların başından beri ‘Fransızların’ değil, bağımsızdı ama Fransa’nın etkisindeydi.
1990’larda zirveyi zorlamaya başlayan ‘Radikal İslami Hareket’ten sonra Cezayir üzerindeki Fransız etkisi giderek azaldı.
Ve şimdilerde Cezayir’de en etkin ‘uluslararası güç’ Amerika Birleşik Devletleri oldu.
Cezayir’de yüz yıldır cirit atan dev Fransız şirketlerinin yerini Amerikan şirketleri aldı. Sadece ekonomik değil, siyasi olarak da Amerikan etkisi arttı.
Yani ‘radikal İslamcılar’ sonuç olarak kendilerine değil, ABD’ye fayda sağladılar ve sonra da yerlerine oturdular.
Şimdi benzer bir oyun yine bir eski Fransız sömürgesi olan Cote d’İvoire’da yani Fildişi Sahili’nde oynanıyor. Orada da hükümet ile halk arasındaki gerilimden sonra Bouygues, Vinci gibi Fransız devleri ülkeden çekiliyor, yerini Amerikan ve ilginçtir Çin şirketleri alıyor.
Afrika’da ‘kilit’ pozisyondaki ülkelerde bazen radikal İslam, bazen radikal sol, bazen başka isimlerle iç savaşlar körükleniyor ve var olan dengeler değişiyor.
Türkiye’de de benzer oyunlar oynanıyor olabilir. Bilemem.
Ama hiçbir şey göründüğü veya anlaşıldığı kadar basit değil, onu biliyorum.
Galatasaray’da değişmesi gereken ne?
GALATASARAY, tarihinin en karanlık günlerini yaşıyor. Kız basketbol takımı küme düştü. Erkekler benzer bir akıbete koşuyor. Voleybol zaten geçen yıl ‘havlu atmıştı’. Tüm branşlarda müthiş bir çöküş var. Üyeler ve taraftarlar homurdanıyor; ama futbol takımının şampiyonluk umudunun sürmesi nedeniyle ‘Bari orası bozulmasın’ diyerek sesler yükseltilmiyordu.
Şimdi o rüya da bitti gibi. Artık eteklerdeki taşlar dökülecek ve Galatasaray karışacak. Dün Vatan’ın spor servisinden arayıp, ‘Gelecek yıl başarılı olmak için ne yapmalılar’ diye sordular. Tek bir yanıt verdim: ‘Önce yönetim gitmeli.’
Galatasaray bu yönetim anlayışıyla başarılı olunamayacağını gösterdi. 3 yıldır hüsran üzerine hüsran. Ancak Canaydın, 12 milyon dolarlık banka borcunu 70 milyon dolara kadar çıkardı deniliyor. Bu borçla bu yönetim gitse, yerine kim gelir bilemiyorum.
Sorunlar çözülmeyecek gibi değil; ama ‘mangal yürekli’ bir başkan ve 15 yöneticiye ihtiyaç var.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Sevdiklerini söyleyenler hata yapmaya zorlamadıkları zaman.