Paylaş
Son söz, giriş cümlesi olmaz
Cumhurbaşkanı Demirel'e, ayaklarının yerden kesilmesi yaramıyor.
Dün bütün gazetelerin manşetlerinde Demirel'in Manila yolunda söyledikleri vardı.
Cumhurbaşkanı, Yunanistan'a aba üstünden sopa göstererek savaş tehditleri savurdu.
Yunanistan'ın Demirel'in bu çıkışını hak edip etmediği ayrı bir sorudur, Demirel'in bunu bu şekilde söyleyip söylememesinin gerekliliği ayrı.
Demirel, Yunanistan'a kızmakta haklıdır. Ancak bunu en üst düzeyde bu sertlikte ifade etmek çok doğru bir yaklaşım sayılmaz.
Yunanistan terörist ülkeler sınıfına sokulmalıdır. Yunanistan'ın teröre verdiği destek Birleşmiş Milletler, Avrupa Parlamentosu gibi her türlü siyasi platformda dile getirilmeli, Yunanistan eleştirilmeli, teşhir edilmelidir.
Yunanistan'a uluslararası yaptırım uygulanması için her yol denenmelidir.
Yunanistan'ın PKK ile işbirliği delilleriyle gözler önüne serilip, Yunanistan'ın Türkiye politikası teşhir edilmelidir.
Bunlara hiçbir itirazımız yok.
Türkiye, bu durumu Yunanistan'a karşı koz olarak her ortamda kullanmalıdır.
Ama daha ilk açıklamada ‘‘Savaş’’ ilanı yapmak, Yunanistan'ı haksız olduğu yerde haklı duruma sokar.
İç politikada birbirine girmiş Yunanlıları kenetler.
Üstelik Avrupa Birliği üyesi Yunanistan'a savaş ilan etmek Avrupa'ya savaş ilan etmek anlamını taşır.
Buna Avrupa'nın müsamaha göstermesi beklenmez.
Hepimiz çocuğumuzu azarlarız ama başkasının azarlaması ağırımıza gider.
Çocuğumuz komşunun camını kırdıysa, komşumuzdan çocuğumuzu dövmesini değil, bize şikáyet ederek cezalandırılmasını istemesini bekleriz.
Yok eğer komşumuz çocuğumuzu döverse, haksız bile olsa çocuğumuza sahip çıkarız.
Demirel'in söyledikleri söylenmez mi?
Söylenir elbet.
Ama son söz olarak söylenir. Giriş cümlesi olarak değil!
Boşat korktu, başkası korkmayabilir
Galatasaray'ın önünde zorlu bir dönemin olduğunun ilk habercisiydi Muhittin Boşat isimli hakem.
Akıl almaz şeyler yaptı. Galatasaray'ı sadece bir maç için değil, birkaç maçlık katletmeye yemin etmişti. Anlamsız sarı kartlarla Galatasaray'ın bundan sonra yapacağı her maçı zora soktu.
Ben birkaç kırmızı kart göstermesini de bekliyordum, tam Fenerbahçe maçı arifesinde ama o kadarından korktu.
Fakat bundan sonra Galatasaray'ın karşısına çıkacak hakemler, Boşat'tan daha cesur olabilir. Dikkatli olmamız gerek.
Bu nasıl ironi!
Benim önceki gün aktardığım, dün de Sabah'ın manşet yaptığı Simon Jenkins'in yazısı ile ilgili kimi okurlar ve politikacılar arayıp, ‘‘Fatih Bey alıngan davranmışsınız. Jenkins ironi yapmış’’ dediler.
Hayır efendim. Yanılıyorsunuz. İroni falan yok.
Jenkins şunu söylüyor:
‘‘Avrupa başka ülkelerdeki iç karışıklıklara müdahale etmemeli. Bu sorunları büyütüyor. Edecekse ortada bir çifte standart oluyor. Sırbistan'a müdahale edip Türkiye'ye etmemek olmaz. Sırbıstan'a ediyorsak, Türkiye'ye de etmeliyiz.’’
Jenkins'in yazısında amacını aşan bir yaklaşım var. Üstelik de Türkiye'nin dış politikasını zedeleyen bir yaklaşım.
Jenkins, PKK ile Kosova meselesini aynı kefeye koyuyor. Bu Kosova konusunda hassas bir yaklaşım içinde olan Batı kamuoyunda, iki meselenin birbiri ile aynı tutulmasına neden olacak hatalı bir yaklaşım.
Üstelik de Türkiye bu konuda uzun süredir çok dikkatli davranıyor.
Jenkins ve benzerlerinin iki meseleyi aynı kefeye koyma olasılığını önceden hesaplayan Türkiye, İstanbul'daki Balkan Zirvesi'nde bu konuda çok dikkatli bir yaklaşım sergilemişti.
Jenkins benzeri yayınlar, Türkiye'nin bu dikkatini boşa çıkaracak ve yanlış bir kamuoyu oluşmasına neden olacak nitelikte. Cehalet, meseleleri dar alanda değerlendirme hatasına düşmemize neden olmasın.
Jenkins'in konuyu çekmek istediği platform Türkiye'yi haklı olduğu bir davada haksız duruma düşürür.
Bunun da ironisi, mironisi olmaz.
Hiç kimseye kendi ülkesinin dış politikasını eleştirirken, Türkiye'yi alet ettirmem.
Gişe çalışanları haklı
Boğaz köprüleri ve otoyol gişelerinde çalışan emekçiler işi yavaşlatma eylemi yapıyorlar.
Yollar tıkanıyor, eve gitmek ve işe gelmek azap oluyor.
Kızıyorsunuz.
Sakın kızmayın. Çünkü o eylemi yapanlar haklılar.
Onlar her gün saatlerce son derece gayri insani şartlarda çalışıyorlar.
Biliyor musunuz ki, o gişe memurlarının kanında kabul edilebilir standartların kat kat üzerinde kurşun var. Her gün egzoz gazı yiye yiye zehirleniyorlar..
Biliyor musunuz ki, onların çoğu gün boyu sağlıksız bir sandalyede oturtuldukları için omurga rahatsızlıkları çekiyor.
Ve onları dinleyen kimse yok.
Her gün mikroplu, leş gibi paraları alıp veriyorlar. Son derece pis ve tehlikeli bir işi yapıyorlar ve onların işinin güç bir iş olduğu kabullenilmiyor.
İş güçlüğü nedeniyle ek tazminatları yok. Bu gibi işlerde çalışanların faydalandığı erken emeklilik hakkından faydalanamı- yorlar.
Seslerini duyurmak için başka yolları da yok. Hakkını arayan bu insanlara kızmayın. Destek olun. Yarın sizin de hak aramanız gerekebilir.
E ZAMAN ADAM OLURUZ?
Yapımında melzemeden çaldığımız okulda kendi çocuğumuzun da okuyabileceğini düşündüğümüz zaman.
Paylaş