Teke Tek

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

Teftiş Kurulu raporu savcılıkta nasıl yok oldu?

Antalya Havalimanı Dışhatlar Terminali'nin Kamuran Çörtük'ün Bayındır'ına verilmesini sık sık yazıyor ve sırada başka terminallerin olduğunu da vurguluyorum.

Gelin en iyisi Antalya Terminali'nin Çörtük'e nasıl verildiğinin özetini o günün ihale komisyonu üyelerinden birinin ağzından dinleyelim:

‘‘Antalya Havalimanı Terminali'nin ihalesinin yapıldığı günlerde, sizin şimdi Bayındır'da çalıştığını söylediğiniz Önder Karaduman DHMİ'nin değil, DLH'nin genel müdürü idi (DLH, DHMİ'nin bir üst kuruluşu olup, Devlet Limanlar ve Havaalanları Genel Müdürlüğü anlamına gelir. F.A.).

İhalenin başlangıcında DHMİ Yönetim Kurulu Başkanlığı'na Ahmet Kıratlıoğlu getirilmişti. Yönetim kurulunda onun dışında bugünkü Genel Müdür Taner Küçükünsal, Ahmet Yağcıoğlu ve Oktay Baloğlu vardı.

Bunun dışında bu ihale için özel olarak kurulmuş bir de üst komisyon vardı ve Önder Karaduman o komisyonun üyesiydi. Ancak bu komisyon yetkili değildi. Tek yetki, yönetim kurulundaydı ve üst komisyon ancak tavsiyede bulunabiliyordu.

Başkanı olduğum bu komisyon NET-Yüksel-Alders ortaklığının öncelikli olarak müzakerelere davet edilmesini karara bağlamıştı.

İşin özü, ihalenin başlangıcında yürütülen tarz daha sonra yönetim kurulu tarafından değiştirilmiş. Yönetim kurulunun isteği ile şartnameye uygunluk raporu hazırlanmış ve bu doğrultuda daha avantajlı olan Bayındır firması uzun süre vermesine rağmen ihaleyi kazanmıştır.

Ancak burada sorumluluk Önder Karaduman'ın değil, yönetim kurulunundur.

Önder Karaduman bu kurum içinde namuslulardandır.

Eğer Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun hazırladığı raporu bir görebilseniz, bu güzide kuruluşun başında nasıl kişilerin oturduğunu ve bu kişilerin rapora rağmen yerlerini nasıl koruyabildiklerini, siz de benim gibi merak ederdiniz.

Devletin en ciddi organ ve mekanizmalarından biri olan Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunun nasıl ve hangi güçle savcılıkta hasıraltı edildiğini hâlâ anlayamadım.

İnancımı yitirdim.

Lütfen bu raporu inceleyin.

İnceleyin ki, Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunu hiçe sayan savcılık bilirkişisinin, bu raporda yer alan ve devleti milyonlarca dolar zarara uğrattığı belirtilen kişileri nasıl akladığını bari siz sorun.’’

Evet onurlu bir bürokrat olarak bunları bana anlatan kişi, adının açıklanmasını istemiyor.

Çünkü pisliğe batmış bir ortamda ne yazık ki onuruyla var olmaya çalışıyor.

Dürüst Başbakan'ın bu konularla neden ilgilenmediğini çok merak ediyorum doğrusu.

Bayan Finkel’in yanıtı

ANDREW Finkel'in eşi Bayan Finkel, hakkında yazdığım yazıya bir yanıt göndermiş.

Kim olursa olsun cevap hakkına gösterdiğim saygıdan ötürü yayımlıyorum:

‘‘Sizin iddia ettiğiniz gibi sözde bir araştırmacı değilim. 1981-86 yılları arasında İstanbul, Ankara kütüphaneleri ve arşivlerinde, ilgili makamlardan izin alarak Londra Üniversitesi'ndeki doktora tezim için araştırma yaptım. 1986-96 tarihleri arasında Londra Üniversitesi Imperial College araştırma görevlisi olarak ‘Doğu Akdeniz ve Türkiye Depremsel Tarihi' konusunda araştırma yaptım. Bu araştırmam İngilizce olarak yayımlandı. Eserlerimin birer örneği araştırma yaptığım kütüphanelerde mevcuttur.

İddia ettiğiniz gibi Türkiye'de arşivlere girmemin yasaklanması ile ilgili resmi kayıt ve engel mevcut değildir.

İddianız son derece çirkin, dayanaksız, basın yayın ilkelerine aykırı, kişilik haklarımı zedeleyen, şerefime, haysiyetime yönelen korkunç bir iftiradır. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Aksi yargı kararları ile kesinleşmedikçe hiç kimse suçlu ilan edilemez. Elinizde bu konuda bir ilam bulunmadan nasıl böyle bir iftira atıyorsunuz? Bu nasıl bir gazetecilik ahlakıdır?

Bir gazetecinin ‘yürütürken yakalanmış' gibi argo kelimeler kullanması ve iftira atması son derece esef vericidir.

Son olarak şunu söylemek isterim. Aynı yazınızda eşimden bahsediyor ve ona yönelik suçlamalarda da bulunuyorsunuz.

Düşüncelerini ve beyanlarını beğenmediğiniz bir kimsenin eşine saldırarak onu vurmaya çalışmanız, ne gazeteciliğe, ne de insanlığa sığar.’’

İşte Bayan Finkel'in yanıtı.

Bana ilginç gelen yeri, Bayan Finkel'in ‘‘Türkiye bir hukuk devletidir’’ dediği cümle.

Çünkü eşi Bay Finkel her bulduğu fırsatta Türkiye'nin bir hukuk devleti olmadığını söylüyor. Hangi yabancı kanala çıksa bunu vurguluyor.

Bayan Finkel'den ricam, Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğu yolundaki inancını arada bir eşi Andrew Finkel'e de söylesin ki, bunu o da öğrensin.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ

Gazetecilik dersi vermeye en yakınlarımızdan başladığımız zaman.



Yazarın Tüm Yazıları