Tahrik etmeyin demedik mi?

TRABZON ’da meydana gelen olay, bayrak provokasyonundaki uyarımda ne kadar haklı olduğumu ortaya koydu.

‘İki velet bayrağı yere attı diye Türkiye’ye bir şey olmaz ama gaza gelirseniz bu ülkenin birliğinin temeline dinamit koyarsınız’ demiştim.

Bir tez bu kadar mı hızlı kanıtlanır. Mersin’deki bayrak rezaletinden sonra ‘goygoyculuk’ yapanlar şimdi ‘aklıselim!’ vatandaş pozlarındalar.

Bakıyorum da, Mersin’deki provokasyon sonrası ‘dolmuşa gelip’ ekranların arka fonuna bayrak koyanlar, gazetelerinin birinci sayfalarını bayrak fonuyla hazırlayanlar ‘Tahrikleri kapılmayalım’ diyorlar.

Önce kendi kendini tahrik et. Sonra milleti tahrik et. Sonra da ‘Aman tahriklere kapılmayalım’ diye sözde bir ‘sağduyu’ gösterisine giriş.

Tepeden aşağı kar topunu yuvarla, çığ haline gelince ödün patlasın.

Rüzgar ekip, fırtına biçenler şimdi şaşkın.

Akılla yapılmayan her hareketin şaşkınlıkla sonuçlanması ise çok doğal.

Ruslar her şey olabilir ama görgüsüz asla

TURİZM Bakanı Atilla Koç’un ‘izan dışı’ sözlerini duyunca eşim, ‘Devlet adamı ağzından çıkanı kulağı duyan kişiye denir’ diyerek tepkisini gösterdi.

Ancak bana sorarsanız Turizm Bakanı Koç’un sözleri bulunduğu mevki ile ilişkilendirilmemeli. Çünkü bırakın devlet adamı veya bakan olmayı ‘birazcık izan sahibi’ birisi bile Türkiye’ye her yıl milyarlarca dolar döviz bırakan, yaptıkları ticaretle ekonomik dengelerimizi düzelten ve aslında hiç de ‘sonradan görme’ olmayan bir millet için bunları söylemez.

Rus halkı için her şeyi söyleyebilirsiniz ama ‘sonradan görme’ diyemezsiniz.

Ruslara ‘sonradan görme’ demek için Tolstoy’dan, Gogol’dan, Puşkin’den, Dostoyevski’den büyük yazarlar, Çaykovski’den, Mussorsky’den büyük besteciler yetiştirmiş olmanız gerekir.

Dünyanın en büyük kültürlerinden birinin sahibi, mirasçısı ve devamı olan bir ulusa sadece ‘ekonomik’ kriterlere bakarak ‘görgüsüz’ veya ‘sonradan görme’ demek için gerçekten ‘cahil’ olmak gerekir. Kimin görgülü, kimin görgüsüz olduğunu anlamanız için size gerçek bir olayı anlatayım da görün.

Geçen yıl birkaç Türk bakandan oluşan bir heyet Japonya gezisindeydi.

Bakanlar resmi temaslarda bulunurken, eşleri de Japon hükümetinin organizasyonuyla tarihi yerleri geziyordu.

Bir tapınağın gezilmesi sırasında, içerdeki tamamı altından yapılmış heykelleri gören bir bakan eşi ‘Bunları çalıp Türkiye’ye götüreceksin. Ne para eder’ dedi.

Bu sözleri Japon tercüman bile duydu. Turizm Bakanı Atilla Koç’a sormak isterim, hangisi görgüsüzlüktür.

Gidilen ülkede parasıyla alışveriş yapmak mı, yoksa oradaki tarihi eserleri altın kaplı olmasından etkilenerek ‘çalmayı’ düşünmek mi?

Atilla Koç’un sözlerini düşününce Erkan Mumcu’nun bu ülkeye ne kadar ihanet ettiğini bir kez daha anladım.

Tencere gazeteciler

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’la yaptığım röportajda, Erdoğan açık yüreklilikle kendisinden gazeteci gibi randevu alıp, iş takipçiliği yapan gazeteciler olduğunu söyledi.

Ben de kendisine ‘Bu isimleri açıklamalısınız’ dedim.

Günü gelince açıklayacağını söyledi.

Ben de bunları aynen yazdım.

Yıllardır kulaktan kulağa yayılan ‘İş takipçisi gazeteciler var’ dedikodusu ilk kez ‘dedikodu’ olmaktan çıkıp Başbakan ağzından ‘gerçeğe’ dönüşüyor.

Peki Türk basını ne yapıyor!

İşi sulandırmaya çalışıyor.

Bu sözlerin ardındaki gerçeği araştırmaya çalışanlar bir elin parmaklarından az. Gerisi komplo teorileri üretiyor. Başbakan’ın hedef saptırdığını, gündem yaratmaya çalıştığını söylüyor.

Kimileri ise eski ‘kin defterleri’ni açıyor, eski kuyruk acılarını ortaya koyarak bugünü ve yarını değil ‘geçmişi’, üstelik de ‘bilinen geçmişi’ anlatıyor.

Oysa benim ve bence Başbakan’ın amacı röportajın yayınlandığı günden başlayacak bir ‘beyaz sayfa’ açmak.

Başbakan bu sözleri söyleyerek ‘Bu işleri bırakın. Beni bu işlere sokmaya çalışmayın. Sabrımın sonuna geldim, açıklayıp hepinizi rezil etmek zorunda kalmak istemiyorum’ diyor.

İş takipçisi gazeteciliği noktalamak istiyor. Ama ‘kompleks denizinde’ boğulmuş gazeteci müsveddeleri bunu anlamazlıktan geliyor. Çünkü aslında bunların hepsi ‘tencere’.

Diplerine bakınca anlıyorsunuz.

NOT: Basın Konseyi Başkanı Sevgili Oktay Ekşi, Başbakan’la yaptığı görüşmede iş takipçisi gazeteciler meselesini gündeme getirmediklerini söyledi. Yadırgadım. Mesleki etiğin en üst kuruluşunun başkanı olarak Başbakan’la görüşeceksin ama bu önemli konu gündeme gelmeyecek. Şaşırtıcı.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Bakanlar koltuk boş kalmasın diye atanmadığı zaman.
Yazarın Tüm Yazıları