Seçim mi, MHP mi?

İŞ dünyası ve ‘bir kısım’ siyaset ‘erken seçimi tartışmamaktan’ yana.

Diyorlar ki: ‘Erken seçim ülkeyi batırır. Ekonomik programı çökertir.’

Bu konuda ‘Korkmayın canım, bir şey olmaz’ diyen Derviş’i de, ‘Türkiye’de seçim mi gördü ki, konuşuyor’ diye susturmaya çalışıyorlar.

Peki ‘erken seçim’in alternatfi ne, bunu kimse düşünüyor mu?

Bence ‘Erken seçim olmasın’ derken, karşısına ‘Peki o zaman ne olsun’ diye bunun aksini de koymak lazım.

Hadi koyalım.

‘Erken seçim olmazsa, ne olabilir?’

Başbakan Ecevit’in ‘normal seçim’ gününe kadar görevini sürdürebileceği konusunda bir ışık görüyorsanız, mesele yok.

Ama ya Ecevit Nisan 2004’e kadar ‘dayanamazsa’!

Ne olacağı net ve açıkça görünüyor.

Bu ‘uyum’ hükümeti bitecek ve yeni bir koalisyon oluşacak.

Aynı partilerle veya farklı partilerle.

Ama bir parti bu koalisyonda mutlaka olacak ve kuvvetle muhtemel aynı zamanda başbakanlık da bu partide olacak.

O partinin adı MHP.

MHP iktidarın büyük ortağı olacak ve Bahçeli de başbakan.

MHP’nin başkanlığındaki bir hükümette ‘Kemal Derviş’ adında bir bakan olacağını umuyor musunuz?

Olmayacak elbet.

Peki Derviş’in ekonomik politikalarının MHP başkanlığındaki bir hükümette süreceğini düşünüyor musunuz?

Sürmeyecek elbet.

Seçim atmosferine girmeye bile gerek kalmadan ‘ekonomik politika’ değişecek, Derviş hükümetten çıkacak.

Uluslararası finans kuruluşlarıyla kavgalı bir dönem başlayacak.

Ve hatta Derviş’in zorlamasıyla çıkarılan pek çok ‘reform yasası’ndan geri dönülebilecek.

Soruyorum şimdi size, bunlardan hangisi ‘ekonomimiz açısından’ daha ‘iyi’ veya daha ‘kötü’.

Mönü bu.

Kırk katır mı, kırk satır mı?

Seçin beğenin yiyin.

Hazmedebilene afiyet olsun.

Erdoğan Tayyip


BÜLENT Ecevit’e, ‘Bülent’, Tansu Çiller’e ‘Tansu’, Mesut Yılmaz’a ‘Mesut’, Recai Kutan’a ‘Recai’, Devlet Bahçeli’ye ‘Devlet’, Deniz Baykal’a ‘Deniz’ demiyoruz.

Bu kişilere hep ‘soyadlarıyla’ hitap ediyoruz.

Ama nedense Recep Tayyip Erdoğan’a herkes ‘Tayyip’ diyor.

Bugün başlayan ‘Tayyip gümbür gümbür geliyor mu?’ başlıklı dizimizde bu durum beni rahatsız edince Nurcan Akad’a ‘Nurcan niye Erdoğan demiyoruz da, Tayyip diyoruz. Ecevit’e Bülent demediğimize göre bu adama da Tayyip dememek gerekir’ dedim.

Nurcan da, ‘Haklısın ama böyle alıştık’ dedi.

Sonra da oturup bu duruma bir çözüm aradık.

Çözüm Nurcan’dan geldi:

‘En iyisi Tayyip Erdoğan mahkemeye başvursun ve soyadı olan Erdoğan’ı Tayyip yapsın, Tayyip olan adını da Erdoğan.’

Fena fikir değil.

Hazır değişmeye başlamışken, bu küçük değişiklik de iyi gider.

Mesaj da olur.

‘Siz bana uyamadınız ama ben size uydum.’

Hastaneye yeni tabela


LİDERLER zirvesi önceki gün bir hastane odasında yapıldı.

Galiba ilk kez.

Yabancı ajanslar da durumu dünyaya duyurmuşlar.

Dün gazetelere baktım, durumdan hafif bir rahatsızlık duyar gibiyiz.

Sanki Türkiye hastaneden yönetiliyormuş da, bu durum bizi küçük düşürüyormuş gibi.

Aslına bakarsanız, bu ‘hafif rahatsızlık’ haklı bir rahatsızlık.

Çünkü küçük düşmesek bile ‘kimi soru işaretleri’ oluşmuyor değil.

Fakat biliyoruz ki, bugünkü ortamda başbakan değiştirmemiz pek mümkün değil.

Siyasi dengeler buna izin vermiyor.

Peki o zaman bu ‘rahatsız edici’ durumdan nasıl kurtulacağız?

Benim iyi olduğuna inandığım bir fikrim var.

Başbakanı değiştiremiyorsak, hastanenin adını değiştirelim ve kapıdaki ‘Başkent Hastanesi’ tabelasını indirip, yerine ‘Başbakanlık’ yazalım.

Böylelikle tarihte ilk kez Başbakanlık’ta ‘vatandaşa sağlık hizmeti veren ülke’ konumuna da geliriz.

‘Siyaset ülkeye hizmet etmiyor’ diyenler de ‘madara’ olur.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Aptallara cevap vermekle aptallık ettiğimizi bildiğimiz halde aptallara cevap verme alışkanlığımızdan vazgeçebildiğimiz zaman.
Yazarın Tüm Yazıları