Paylaş
Özelleştirme İdaresi'nde ilginç olaylar oluyor gibime geliyor. Biliyorsunuz bir süredir özelleştirme bloke.
Kimsenin bir şey özelleştirdiği yok.
Ve şu anda özelleştirme gelirleri, geçmişte yapılan vadeli satışların vadesi gelen ödemelerinden ibaret.
Ancak anladığım kadarıyla bugünlerde o da durmuş vaziyette.
Özelleştirme ihalelerinden devlet mallarını alanlar, her nedense sıra ödemeye gelince biraz hasis davranıyorlar.
Parasını pek ödeyen yok.
Neden ödemiyorlar derseniz, geliyorlar idareye, ‘‘Vallahi kusura bakmayın. Olsa canım feda ama kuruş param yok. Siz şu benim borcu ertelerseniz çok makbule geçecek’’ diyorlar.
Özelleştirme İdaresi Başkanı Uğur Bayar da iyi niyetli bir kardeşimiz olduğu için bu borçları hemen erteliyor.
Öyle ki, borçları ertelenenler arasında bir başka ihalede 1 milyar dolardan fazla teklif verenler var. Adam önceki aldığının parasını ödemeyip erteletirken, bu arada yeni bir mala 1 milyar dolardan fazla veriyor.
Kimse de demiyor ki, ‘‘Ey işadamı. Sen daha geçenlerde 1 milyar dolarlık teklif verdin. Şimdi bu borcunu niye erteletiyorsun?’’
Bunu demiyorlar ve borçlar hemen erteleniyor.
Borcunu erteleten şirketin hesaplarına bile bakılmadan.
Peki ertelemenin koşulu ne?
Dolar cinsinden yüzde 10 faizle erteleniyor bu borçlar.
Peki piyasada dolar cinsinden faiz ne kadar?
En az yüzde 20.
Yani devlete ödeyeceğine, parayı piyasada kullanırsan yüzde en az 10 daha kazançlısın.
Sonra ekonomi kötü gidiyor.
Böyle sürsem benim otomobil de kötü gider. İlk refüje çarparım.
Diyanet soruşturma başlattı
‘DÜŞMANINI besleyen tek devlet’’ diye yazınca Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan hemen yanıt geldi.
Sadece yanıt değil, başkanlık gereğini de yapmaya niyetli gibi görünüyor.
Gelin devletin düşmanını nasıl beslediğini bir kez daha hatırlatayım:
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Halit Gürler bir kitap yazmış ve bu kitapta, medyayı Türk ailesini yıkmaya çalışmakla suçlamıştı.
Buna bir diyecek yok. Görüştür. Saygıyla karşılarız. Hatta zaman zaman hak da veririz.
Ancak sonrası rezalet.
Güler ‘‘Çağdaş Dünyada Yeni Düzen Arayışları ve İslam’’ adlı bu kitabında, toplumu iyi işlere yönlendirebilecek tek gücün din olduğunu söylüyor ve ‘‘Medya bu gerçeği görmeden görevini ifa etmeye devam ederse, ileride ortaya çıkacak kargaşalıktan ve kavgadan kendini koruyamaz’’ diyordu.
Devletin memurunun kitabındaki ifade bu.
Bunu söyleyen başkası da var elbet.
Karases Cemalettin Kaplan'ın oğlu Metin gibi... Ama değil devletten maaş almak, o suçlu olarak aranıyor.
Aynı şeyi söyleyen Halit Gürler ise devletten maaş alıyor. Devletin son derece hassas bir kurumunun da en önemli adamlarından biri.
Yalnızca din işlerinin düzenlenmesini değil, din eğitimini de düzenlemek, gelecek kuşaklara doğru din bilgilerinin aktarılmasını sağlamakla görevlendirilen bir kurumun ikinci adamı.
İşte bu Halit Gürler hakkındaki yazım üzerine soruşturma başlatılmış.
Dün önce Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Nuri Yılmaz aradı.
Ardından da Diyanet İşleri Başkan Vekili Mehmet Gürler imzalı bir faks geldi.
Başkan Vekili Mehmet Gürler, kitabın başkanlıkça incelemeye alındığını ve Halit Gürler hakkında başkanlık müfettişlerince inceleme başlatıldığını yazmış.
Soruşturmanın sonucunu heyecanla bekliyorum.
Bakalım Halit Gürler bundan böyle tehditlerini devletin bir bürokratı olarak mı sürdürecek, yoksa irticanın sivil güçlerine mi katılacak?
Cemaatten ödül alanlar!
FETHULLAH Gülen'in kontrol ettiği pek çok vakıftan biri de Türkiye Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı.
Bu vakıf, Türkiye'de aydınlarla temas kurmaya, onları Gülen cemaatine yaklaştırmaya yönelik bir vakıf.
Cemaatin ‘‘Basınla ilişkiler’’ kolu.
Allah var, illegal bir çalışmalarına rastlamadım, ama kafa yapıma hiç uymadılar.
Bir kez bana da geldiler.
Daha sonra kendilerinin görüşme taleplerini hep geri çevirdim.
Fethullah Gülen, bu vakıf aracılığıyla sık sık ödüller de verdi.
Toplumun değişik kesimlerinden aydınlar, yöneticiler bu ödülleri koşa koşa gidip aldılar.
Ödül törenlerinde şatafatlı konuşmalar yaptılar.
Son olarak birkaç ay önce şehit aileleri ile ilgili program yapan televizyonculara ödüller verdiler.
Pek çok gazeteci de, şehitlerle ilgili programları Fethullah Gülen için yapmışçasına gidip ödüllerini aldılar.
Bunların arasında çok uyanık geçinenler de vardı.
Devir Fethullah devri gibi duruyordu. Bu ödüllerle prim yapılabilirdi.
Televizyon binalarının koridorlarında ellerinde Fethullah Gülen ödüllerini sallayarak dolaştı bunlar.
Türkiye Gazeteciler Yazarlar Vakfı beni de ödüle ‘‘layık’’ görmüştü.
Ben gidip almadım.
Ödülü bana büromda vermek istediler. Kabul etmedim.
Özel tören yapalım dediler. İstemedim.
Telefonlarına bile çıkmadım.
Ödülü almıyordum. Çünkü biliyordum ki, gazetecileri ve yazarları yücelten, ne idüğü belirsiz kişi veya kuruluşlardan aldıkları ödüller değildir. Yazarı, gazeteciyi halk, okur yüceltir.
Biz işimizi ondan bundan ödül alıp, bunu prim yapmak için yapmayız.
Yazarlar Vakfı'nın bu ödüllerini alan gazeteciler, şimdi Fethullah Gülen'e alet olmuş olmanın rahatsızlığını yaşıyorlar mı acaba?
Acaba Fethullah Gülen'e herkesten daha çok sövme ihtiyacını bu yüzden mi hissediyorlar?
O ödül, Çanakkale Şehitler Anıtı'nın minyatür haliydi.
Acaba bu ülkenin şehitleri, bu ülkeyi Fethullah Gülen gibilerin ellerine bırakmak için mi şehit düştüler!
Gülen'in okullarında seçmeli dersler
FETHULLAH Gülen'in meşhur okulları var. Bunlardan biri de İstanbul'daki Fatih Koleji. 1995 yılında İstanbul Vali Yardımcısı, Fatih Koleji'ne bir yazı yazar ve 19 Mayıs törenlerinde okulu temsil edecek 10 öğrencinin listesini ister.
Okul Aile Birliği, vali yardımcısına yazılı yanıt verir:
‘‘Biz matematik olimpiyatlarına katılıyoruz. Üniversite sınavları da var. Öğrencilerimiz çok yoğun. Bu nedenle 19 Mayıs, 29 Ekim ve 23 Nisan gibi törenlere katılmıyoruz.’’
Cin gibi bir yanıt.
Fethullah ve okulları, cumhuriyetçi ve Atatürkçü olduğu için yanıt okul yönetiminden değil, okul aile birliğinden.
Yani soran olsa, okul yönetimi katılma yanlısı ama sivil inisiyatif törenlere katılmıyor.
Ne çakallık değil mi?
Bunu haber alan Hikmet Çetinkaya yazıyı döşeniyor.
Fethullah Gülen'in okulu ne yapıyor?
Çetinkaya'yı mahkemeye veriyorlar.
Ama davayı kaybediyorlar.
Fethullahçılar yüz bilmem kaç okulda bu memlekete hayırlı evlat yetiştiriyorlar değil mi?
Aslında bu okullarda ‘‘Atatürkçülük ve Cumhuriyetçilik’’ görüntüde mecburi. İrtica ve Atatürk'e sövme ise seçmeli ders.
Okulun tek yaptığı ise seçmeli dersi seçecek olanları seçmek.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ
Hayır işlerini gazetelerin sosyete sütunlarına çıkmak için yapmadığımız zaman.
Paylaş