Fatih Altaylı: Otomobili izleyin

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

GÜNEY illerinde dehşet salan bir çete yakalanıyor. Üzerlerinde Susurluk menşeli Uziler.

Altlarında ise lüks otomobiller.

Otomobillerden biri ilginç.

Susurluk'un namlı isimlerinden, Özel Harekát Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin'in otomobili.

Yıllardır bu İbrahim Şahin ile ilgili olarak otomobil meselesine dikkat çekmeye çalışıyorum.

Devlet memuru maaşı alan bir adam.

Üstelik şimdi emekli maaşı alıyor.

Altında yıllardır 60 milyarlık Mercedes'ler, 50 milyarlık Range Rover'lar.

Kimse sormuyor, nereden bunlar diye.

Biz sorunca da ‘‘Arkadaşımın’’ yanıtını alıyoruz.

Polis memurunun arkadaşı da ya polis olur, ya memur.

60 milyarlık otomobilini parçalasın diye polis arkadaşına veren arkadaştan da, o otomobili alan polisten de şüphe duyulur.

Duymayan da benzer arkadaş peşindedir.

Tek kollu Wang Yu

tek gözlü Chon Lee'ye karşı

CUMARTESİ günü Hürriyet'teki haber, Türkiye'de yollarda neden her yıl binlerce kişinin can verdiğinin belgesiydi. İzmir'de sarhoş bir sürücü yakalanmış. Bir gözü görmüyor. Üstelik zil zurna... Yani direksiyonda olmaması gereken bir adam direksiyonda. Ama haberin önemi burada değil. Aynı adam daha önce de aynı şekilde yakalanmış. Üç ay önce bir kez daha, bir gözü görmez, kafa bulut. Ve demiş ki, ‘‘Yine bu şekilde otomobil kullanmaya devam edeceğim’’. Meydan okumuş. Ve sözünü tutmuş.

Üç ay sonra da tekrar yakalanmış.

Üç ay sonra değil, ertesi gün de yakalanabilirdi. Ya da hiç yakalanmayabilirdi. Ta ki, birilerinin ölümüne neden olana kadar.

Geçen yıl Show Haber'de de akıl almaz görüntüler vardı.

Rutin trafik kontrolü yapan ekipler, kolsuz bir sürücü yakalamışlardı. Üstelik de düz vitesli bir otomobilde. O sürücü de, ‘‘Yıllardır kaza yapmadım’’ savunmasında idi. Eminim ki, o da hálá otomobil kullanıyordur. Bir kez daha yakalanırsa bir gün, onu da hatırlayacağız.

Yollarımız ilginç. Tek kollu şoför Wang Yu, tek gözlü şoför Chon Lee'ye karşı. Kahramanlar böyle olunca, yollarda bol kanlı aksiyon filmi çevirdiğimizi zannedenlere şaşmamalı. Trafikte bedensel engelliler ve ruhsal sorunlular mebzul miktarda mevcut. Her ikisi de eşit oranda tehlikeli. Vahim olan, biz bunların hiçbirini ‘‘trafikten men’’ edecek yasalara sahip değiliz. Adam bir gözü görmeden, üstelik de zil zurna yakalanıyor. Sonra bir daha.

Ve ne yazık ki, bizim bu ve bunun gibi adamların bir üçüncü kez yola çıkmasına mani olacak yasamız yok.

Adamın tek cezası, üç otuz para ve gazeteye haber olmak. Yani müeyyide dediğin, iyi kötü şöhret.

Kumkapı cinayetiyle meşhur Zeynep Uludağ gibi ona da dizi çevirtirlerse şaşmayın.

O ne geceydi öyle

BİZİM basın kadar eloğlu methiyesine önem veren yoktur.

Her cumhurbaşkanı ve başbakan dış gezisinde manşetlere yansır bu durum:

‘‘Cumhurbaşkanımızın konuşması dakikalarca alkışlandı’’ ya da ‘‘Clinton, Demirel'e en tecrübeli lider sizsiniz diye iltifat etti.’’

Bazen bunlar da yetmez:

‘‘Diğer dışişleri bakanlarının eşleri, İsmail Cem'den çok etkilendiler’’ veya ‘‘Bulgaristan'ın güzel Dışişleri Bakanı, gözlerini bizim bakandan ayıramadı.’’

Hatta bazen cılkı çıkar.

‘‘Chirac, Tansu Çiller'in elini avuçlarının içine aldı ve toplantının en güzel şeyi sizsiniz dedi’’ diye yazarız.

Bizde dış politikamızın diğer ülkelere benimsetilmiş olması, ülkenin ekonomi ve hukuk alanındaki gelişmelerinden dolayı övülmesi önemli değildir.

Çünkü böyle övgüler zaten gelmez. Biz bireysel olaylara takılırız.

Alkışlandık, övüldük, beğenildik, kıyafetimizle göze çarptık, güzelliğimizle büyüledik.

İltifata, beğenilmeye bayılırız.

Yani neredeyse bir bakanımız, bir başbakanımız, yabancı bir devlet adamı veya kadınıyla yatsa ve yabancı kadın veya erkek ertesi sabah ‘‘Süperdi’’ dese mutluluktan uçacağız.

Kıvırtkanlar

UNUTKANLIK kötü bir şey. Ve ne yazık ki, medya erbabında ciddi bir hastalık halinde.

Hemen unutuyorlar.

Bir gazete yöneticisi...

Şemdin Sakık'ın ifadesinde adı geçti diye, iki gazetecinin kendi gazetesinden kovulmasına gıkını çıkarmıyor (Gerçi buna o dönem benden başka karşı çıkan olmamıştı), gazetede çalışmaya ve yöneticilik yapmaya devam ediyor.

İki yıl sonra da o gazetede işten çıkartılıyor.

Gidip şeriatçı basına o iki kişinin askerlerin baskısıyla işten çıkartıldığını anlatıp, en kahraman ve en demokratik gazeteci olmaya çalışıyor.

Oluyor da... Methiyeler alıyor.

Sonra gazetesine geri dönüyor, bu kez 30 Ağustos törenlerine çağrılmadığı için, akredite gazeteciler arasına alınmadığı için bozuk atıyor.

Ayıp, ayıp, ayıp!

RTÜK televizyonları kapatmış.

Veryansın.

Veryansını yapanlara bakıp gülüyorum.

Daha önce ben Köşk'te toplanan zirveye ‘‘Zırva’’ dedim diye zil takıp oynayanlar, Kanal D'yi benim yüzümden kapandığı gün alacakları puanlarla geçme hesabı yapanlar, şimdi ciyaklıyor.

Yıllarca 3984 sayılı yasanın değişmesi için gösterdiğim çabanın bedelini en çok kapatılan programcı olmakla öderken bana gülüp ‘‘Enayi’’ diyenler, şimdi ağlıyorlar.

Durmuş saatin günde iki kez doğruyu göstermesi gibi, Demirel'in de bazen güzel lafları oluyor.

Keser dönüyor, sap dönüyor. Sonunda hesap dönüyor.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Kimileri dünyadan hızlı dönmediği zaman.

Yazarın Tüm Yazıları