ZOR iştir gazetecilik... Karşınızda hep birileri vardır. Yazarsınız. Yazdığınız için sizden nefret edenlerin sesi size kadar ulaşır. Hakkınızda yalanlar söylenir. Karalamaya çalışanlar olur.
Bunlar bazen yanınıza, dibinize kadar gelirler. Karanlık, habis ruhların hedefi haline gelirsiniz. Huzurunuzu kaçırırlar. Tek nedeni ‘‘adam gibi’’ olmaya çalışmanızdır. Kimsenin adamı olmamanız, hiçbir ‘‘gruba’’ katılmamanızdır. Siz sırtınızı sevdiklerinize verip, yalnız ama dimdik durmaya çalıştıkça yüklenirler. Şerefsizce, onursuzca.
Onların yüklenmeleri, iftiraları ağır gelmez. Onların ‘‘hasta’’ ruhlarını tanırsınız.
Ağır gelen, zor gelen bu ‘‘iblislere’’ inanacak ‘‘adam gibi adamların’’ düşünceleridir.
Çünkü o düşünceler sizin için önemlidir. Takmaz gibi görünürsünüz ama üzülürsünüz.
‘‘Yeter artık!’’ dersiniz.
Eliniz daktilonun tuşlarına küser.
Yazmak istemezsiniz. ‘‘Bırakıp git’’ diye haykırır kulağınızın dibinde bir ses.
Karar verirsiniz bırakmaya.
Ama ‘‘hatırını kıramayacağınız’’ bir el tutar elinizi.
Ve bir ‘‘mektup’’ çıkar postadan.
Okursunuz.
İçiniz aydınlanır.
Vazgeçersiniz ‘‘her şeyi’’ bırakmaktan.
Yaptığınızın doğruluğuna olan inancınızın sağlaması yapılmıştır artık. İşte öyle bir mektup çıktı dün posta kutumdan.
Aşağılık, satılmış ruhlara ve belki de bedenlere inat.
İşte o mektup:
‘‘Merhaba, ben Gülden...
Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü mezunu bir oyuncuyum.
Mezunum ve bunda sizin de payınız var. İşte bunun için size teşekkür etmek istedim.
Geçen mart ayında Mimar Sinan Üniversitesi genelinde 200 öğrenci harç bedellerini vaktinde ödeyemedikleri için sınıfta bırakılmış, hatta bazıları okuldan atılma tehlikesi ile yüz yüze gelmişti.
İşte ben de o günlerde birkaç arkadaşımla birlikte sesimi duyurma çabasındaydım.
Bir şekilde size ulaştım. Siz de bize yardımcı olup, gazetedeki köşenizde sesimizi duyurmamıza aracı oldunuz.
Ben bu arada bir arkadaşımla birlikte hakkımı idari mahkemede de aramaya karar verdim.
Öncelikle mayıs ayı başında bir ara kararla harç bedelimi yatırdım ve bütün sınavlarımı verip haziranda mezun oldum.
Acele etmeliydim çünkü rektör yardımcılarından biri elimdeki mahkeme kararına rağmen parayı almak istemedi ve mahkeme başkanını aradı.
Bu arada biz de sizin ve birkaç gazetecinin daha ilgili yazılarının kupürlerini mahkeme başkanının otomobilinin sileceğine sıkıştırdık.
Neyse; sonunda ben mezun oldum.
Benim mahkeme kararını emsal gösteren pek çok öğrenci de sınıflarını geçtiler.
Temmuz ayında bir karar daha geldi. Mahkeme sonuçlanmıştı ve kararın başında büyük harflerle şöyle yazıyordu: TÜRKİYE CUMHURİYETİ SINIRLARI İÇİNDE HİÇBİR ÖĞRENCİNİN OKUMA HAKKI ELİNDEN ALINAMAZ.
Desteğiniz için binlerce kez teşekkürler.’’
İşte bu ‘‘Mesleği’’ çevredeki bütün ‘‘Aşağılık’’ ruhlara karşyı sürdürmek için müthiş bir neden.
Binlerce öğrencinin 1 yılı.
Binlerce yıl kazanıldı.
Bugün benden mutlusu yok.
Bazılara bundan müthiş bir mutsuzluk duysa da!
Seçimden sonra 3 ay kapansa umuru değil
‘‘UZANLAR Seçim Yasağı takmayacak’’ diye yazdığımda cuma günü öğle saatleriydi. Cuma akşamı ‘‘haklı olduğumu’’ gördüm. Star Haber'de 15 dakika katıksız ‘‘haber süsü verilmiş’’ Cem Uzan propagandası. Cem'in konserleri ve avanta yemekleri ardı ardına haber. Reha Muhtar bile bu ‘‘rezaleti’’ okumaya utandığı için, hiç değilse yarısını yanına oturttuğu kızcağıza sunduruyor. Cumartesi günü de durum farklı değil. Star televizyonu ve Kral FM, Metro FM, Süper FM, Joy FM gibi Uzan radyoları haber adı altında bitmeyen bir Cem Uzan propagandası.
Cem Uzan'ın planı belli.
Seçime az zaman var. Bu az zaman içinde televizyonlar bütün yasaklamalara rağmen Cem Uzan propagandası yapacaklar. RTÜK izleyip YSK'ya bildirecek. YSK oturup karar alacak. O zaman kadar seçim olacak. Cem Uzan ‘‘Seçimden sonra isterse 3 ay kapatsınlar umurumda değil’’ diyor. Bütün geleceğini kazanacağı bir ‘‘dokunulmazlığa’’ bağlamış birinin böyle düşünmesi çok normal.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Fahişe ruhluların evimizin içine sızmasına izin verilmediği zaman.