O
‘‘çok korkulan’’ Trabzon tribünleri bile sıradan
‘‘hakaretler’’ dışında bir taşkınlık yapmadı.
Zaten yıllardır Galatasaray, Trabzon'da hep dostça bir ortam bulmuştur.
Benim kanımı donduran olay ise Şeref Tribünü'nde gerçekleşti.
Maç sonunda boynunda Trabzon atkısı olan bir delikanlı,
Hasan Şaş'tan formasını istedi. Ve olanlar o anda oldu.
İriyarı bir adam, üst sıralardan koşarak, formayı alan gence sinkaflarla saldırdı.
‘‘Ulan ......., sen o şerefsizin formasını nasıl alırsın. Senin....., ...... s.....’’
Araya girenler yatıştırmaya çalışıyor ama vatandaş sinirle sövmeye ve şiddete devam ediyordu.
Formayı alan genç bir yandan kurtulmaya çalışıyor, diğer yandan da
‘‘Abi kendim için almadım. Lösemili bir küçük kardeşim var, o rica etti. Onun için aldım’’ diyor ama sinirli adam umursamıyordu. Ben de araya girdim ve sahayı gösterdim. O sırada Trabzonspor kaptanı da elinde bir Galatasaraylı futbolcunun formasıyla sahadan çıkıyordu.
‘‘Yapmayın’’ dedim.
‘‘Biraz önce kıyasıya mücadele edenler formalarını değiştirdiler.
Dostça çıkıyorlar, siz ne yapıyorsunuz.’’
Bu yazıyı maç günü yazdım. Köşede yer olmayınca bugüne bıraktım ve dün Hürriyet'i alınca yıkıldım. Trabzonspor Yönetim Kurulu, Galatasaraylı bir oyuncudan forma alan futbolcuları
Cem'e 20 milyar ceza vermişti ve
Cem sezon sonu satılacaktı.
Yönetimde
‘‘kafa’’ bu olunca, tribündeki adama kızmanın hiç gereği yoktu. O
‘‘kültürüne’’ uygun davranmıştı.
Oysa dünyanın her yerinde maçtan sonra futbolcular birbirleriyle forma değişirdi. Centilmenlik, adamlık, ahlak varsa, burada bir ayıp yoktu. Bizim Galatasaraylı futbolcular her Avrupa kupası maçı sonrası rakipleriyle forma değiştirirken, onların bizi sattığını hiç düşünmedik, onların hain olduğunu aklımıza bile getirmedik.
Sporda karşılaşma bittiği anda herkes dosttu. Emin olun ki, Dünya Kupası finallerinde oynarken, futbolcularımız da rakiplerinden forma alacaklar. Onlara da
‘‘vatan haini’’ damgası vurup, vatandaşlıktan atacak mıyız!
Spor basınını okuma rehberi
SPOR basını Fenerbahçe'yi kollar derken ne kadar haklı olduğum ortaya çıkıyor.
Galatasaray eskaza ofsayta benzer bir pozisyondan başlayan atakla bir gol kazansa veya Galatasaray lehine en küçük bir hakem hatası olsa günlerce ortalığı yıkan spor basını, Fenerbahçe-Gençlerbirliği maçı sonrası maçın üç dakika uzatılmasının doğru olup olmadığını ve
Mustafa Doğan'ın ikinci sarı kartı hak edip etmediğini tartışıyor.
Oysa
Erman Toroğlu gibi
‘‘azılı bir Galatasaray düşmanı’’ bile Gençlerbirliği'nin bir penaltısının verilmediğini,
Fatih Akyel ve
Johnson'un kırmızı kartlarının gösterilmediğini kabul ediyor.
Ama spor basınımızda bununla ilgili tek kelime yok.
Gençlerbirliği'nin bir atağında topu boş Fenerbahçe kalesine vuracakken, toptan kaçan
Mbayo'nın o golü Galatasaray karşısında kaçırması halinde neler yazılacağını da zannederim tahmin ediyorsunuzdur.
Sakın yanlış anlamayın.
Hakemi suçlamak gibi niyetim yok.
Hatadır olur.
Mbayo için de bir sözüm, bir imam yok. Ama spor basınının çifte standardını sergilemek istiyorum sadece.
Bilin de, ona göre okuyun diye.
Ağızdan çıkanı duymak
ÖNCE Dışişleri Bakanı
‘‘kastı aştı’’ şimdi de Başbakan. Galatasaray'ın Roma'da başına gelenlerden sonra
İsmail Cem, ‘‘Mussolini'nin polisleri’’ yakıştırması ile
‘‘aşırıya’’ kaçmıştı, önceki gün de
Ecevit İsrail'in
‘‘soykırım’’ yaptığını söyleyerek,
‘‘enfes’’ bir konuşmanın ölçüsünü bozdu. Uluslararası konularda konuşma yaparken, ölçüyü iyi ayarlamak şart. İsrail ile olan münasebetlerde, Dışişleri Bakanımızın şahsi nedenlerle
‘‘dinci basın’’ tarafından köşeye kıstırılmaya müsait olması nedeniyle gereğinden fazla sertleşebileceğini biliyoruz ama hiç değilse Başbakan daha itidalli olmalı.
Biz o mucizeleri biliriz
TANSU Çiller, bizim
Muharrem Sarıkaya ile konuşmuş. Müthiş röportaj, aslında tam bir komedi programı.
Çiller esmiş savurmuş ve bombayı patlatmış:
‘‘Mucize reçete cebimde. Gelir gelmez sorunları çözeceğim.’’ Ben
Çiller'in 1991 seçimleri öncesindeki reçetelerini de hatırlıyorum. Mesela bir
‘‘2 anahtar’’ meselesi vardı. O da o zamanın mucizelerinden biriydi. Bir ev bir otomobil anahtarımız olacak diye başlayan
‘‘Çiller'in o zamanki mucizesi’’, kırk yıl edindiğimiz tek anahtarın da 94 kriziyle elimizden gitmesine dönüşmüştü. İnanan minanan olur, hatırlatayım dedim.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Guinness Rekorlar Kitabı'na
‘‘En hızlı unutan toplum’’ unvanıyla girmeye çalışmadığımız zaman.