Aylar önce, villa yeni alındığı günlerde, bugün sorulan soruların tamamını sormuştum.
‘‘Villanın Sezer'e satış fiyatı, rayiç fiyat mıdır; bu paranın kaynağı nedir; bir ayrıcalık söz konusu mudur?’’ sorularını sıralamıştım.
O dönemde
Sezer'den bugünlerde yapılanlara benzer açıklamalar gelmişti.
Kendi payıma, tatmin olur gibi olmuştum.
Sezer Ailesi gibi
‘‘tutumlu’’ hatta
‘‘mıh’’ sayılabilecek bir aile böyle bir birikimin sahibi olabilirdi.
Şimdi bu konu gündemde.
Kimileri Cumhurbaşkanı'nın
‘‘mal’’ının bu kadar aleni tartışılmasından rahatsız.
Bunun
‘‘ayıp’’ olduğunu düşünüyorlar.
Ben ise o kanaatte değilim.
Tahminim, Cumhurbaşkanı
Sezer de değildir.
Rahatsızlık, verilemeyecek hesabı olanlara mahsustur.
Ve bence bu tartışmalar Türkiye için faydalıdır.
Biz bu tartışmaları
Özal zamanında yapamadık.
Yapmaya çalıştık ama laflar ağzımıza tıkıldı.
Demirel zamanında da yapamadık.
Demirel de,
Sezer gibi devlet hizmeti dışında bir iş yapmamıştı ve
‘‘hayli’’ iyi yaşıyordu.
Bu soruları
Demirel'e soramadık.
Soramadığımız için de neler olduğunu hep birlikte gördük.
Şimdi bu soruları sorabiliyoruz.
Ve daha güzeli, kimimize göre inandırıcı, kimimize göre şüpheli yanıtlar alıyoruz.
Bu önemli bir gelişme.
Ama daha tam değil.
Bu soruları daha geniş kesimlere sorabildiğimiz zaman gerçek anlamda şeffaf toplum olacağız.
Bir
Tahsin Şahinkaya ‘‘efsanesi’’ var mesela. Büyük paralardan söz edilir, dünyanın en zengin generali olduğu söylenir.
Ona bu soruları soramadık hiç.
Hatta geçenlerde de tedavi masraflarını Meclis ödedi.
Ama umarım
Sezer'e sorduğumuz soruları gerekli hallerde Genelkurmay Başkanları'na, emekli paşalara da sorabiliriz.
Bana sorarsanız, sormak değil, sormamak ayıp.
İEL'nin sorunu herkesin sorunu
İSTANBUL Erkek Liseliler Vakfı'nın profesyonel yöneticisi
Kemal Kafadar geldi.
Daha önce Eğitim Gönüllüleri Vakfı'nda sürdürdüğü görevini, şimdi İELV'de yapıyor.
Gelip kendi meselelerini aktardı.
İstanbul Erkek Lisesi'ne şimdiye dek 2.5 milyon mark yardım yaptıklarını, bunun yanı sıra her yıl gelirlerinin yüzde 27'si oranında burs ve indirim vererek İEL mezunlarına ve öğretmenlerine yardımcı olduklarını söyledi.
Hedeflerini sıraladı.
İlkokuldan başlayıp, üniversite ile noktalanacak bir İstanbul Erkek Lisesi projesini aktardı.
Ben de kendisine bunların çok güzel olduğunu, ama İEL Vakfı'nın İEL'yi geliştirmek için kurulduğunu, buna karşın İEL'ye rakip bir okul kurduğunu, bunun bir mantığının olmadığını söyledim.
O da,
‘‘Haklısınız ama mecburiyet. 8 yıllık eğitime geçilince, 8. yılın sonunda İstanbul Erkek Lisesi veya Almanca tedrisat yapan başka bir okulu kazanamayan öğrenciler için seçenek kalmıyordu. Bu nedenle öğrencimize devam imkánı sağlamak için bu okulu kurmak zorunda kaldık’’ dedi.
Ben de kendisine, bunun bütün köklü Anadolu Lisesi statüsündeki okulların sorunu olduğunu, bu sorunu böyle aşmanın mümkün olmadığını söyledim.
Bir süre sonra iki İEL olacak ve birbirini tanımayacak.
‘‘Siz vakfın imkánları ile kendi okulunuza karşı haksız rekabette bulunuyorsunuz’’ dedim.
Aslında bu işin çözümü var.
Onu da yarın yazacağım...
2 yıl zam yapmasalar fark etmez
HANE Tüketim Paneli araştırmasını yapan kuruluş, özel sektöre çare bulmuş:
‘‘Üç ay zam yapmayın, piyasa canlanır.’’
Bende daha müthiş bir çare var:
‘‘2 yıl zam yapmayın. Piyasa canlanmakla kalmaz enflasyon da düşer.’’
Böyle formül olur mu hiç?
Özel sektör için üç ay zam yapmamak demek, zamları üç ay ertelemek demektir.
Yani birikmiş zamları üç ay sonra yapmak demek.
Arada üç ay yalancı bahar yaşamak ve yaşatmak demek.
Doğrudur, piyasalar bir süre için canlanır ama ekonomiler böyle düzlüğe çıkmaz.
Belki stoklar eritilir ama bir yandan da tam aksine istikrarsızlık körüklenir.
Üstelik de özel sektör üç ay zam yapmamaya çağrılırken devlet boş durmuyor ki.
İşte hükümet benzini ilk kez 1 dolar seviyesinin üzerine çıkardı.
İstihdam maliyetleri her gün artıyor.
Faizler hálá ödenebilir ve yatırımı teşvik eder seviyede değil.
Üç ay zam yapmamakla bu işler düzelecek olsaydı,
Derviş'e ne gerek vardı.
Hükümeti üç ay tatile yollardık, her şey düzelirdi.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Gençlerin sorunlarına örümcek kafalarda çözüm aramadığımız zaman.