Bu düşünce ne ilk kez bu şekliyle ele alınıyor, ne de
Ertuğrul Özkök bu konuyu ilk kez yazıyor.
Doğrudur.
Türkiye
‘‘bir büyük ülke’’ olarak, arka bahçesinde
‘‘dependent’’ yani bağımlı bir ülke yaratabilir ya da böyle bir oluşuma katkı sağlayabilir.
Böylelikle, komşusunun kim olacağına da karar vermiş olur. Ve komşusunu da bir miktar kontrol edebilir.
Fikir olarak kulağa hoş gelen, hele hele
‘‘imparatorluk’’ geleneğinden gelen bir ulus için
‘‘cazip’’ sayılabilecek bir yaklaşım.
Ama arka bahçeyi
‘‘hakkıyla’’ kontrol edebilmek için
‘‘büyük devlet’’ olmak, hatta bırakın büyüğü
‘‘devlet gibi yönetiliyor’’ olmak gerek.
Türkiye hangi
‘‘uzak görüş’’ ve
‘‘strateji üretme mekanizmasıyla’’ Kuzey Irak'ta kurulacak bir Kürt devletine hakim olacak.
Burnunun dibindeki Sovyetler'in çökeceğini göremeyen, bağımsızlaşan Türki cumhuriyetlerde ne yapacağını bir türlü kestirip politika üretemeyen, Bulgaristan'da
Jivkov sonrasına doğru düzgün hazırlanamayan, Balkanlar'daki Türk ve Müslüman toplumlarla bile
‘‘sağlıklı diyalog’’ kurup, güç odağı haline gelemeyen Türkiye mi, Kuzey Irak'taki Kürt devleti üzerinde etkin olacak?
Bahçesini, bırakın bahçesini evinin salonunu toparlamayan biz mi, Kürt devletini arka bahçemiz olarak görüp sahip çıkacağız?
Tam aksine kurulması muhtemel bir Kürdistan'ın bizim topraklarımızı
‘‘arka bahçe’’ olarak görmesi daha büyük olasılık olabilir.
Geçtiğimiz günlerde gazetelere yansıyan bir fotoğrafta Kuzey Irak'ta bir kavşak açılışı vardı.
Kavşağın adı
‘‘François Mitterrand Kavşağı’’ olarak yazılmıştı tabelaya (Bizim gazeteler bunu, Kuzey Irak'ta Carrefour mağazası açıldı diye haber yaptılar. Oysa
‘‘carrefour’’ Fransızca
‘‘kavşak’’ anlamına gelir.)
Mitterrand adına kavşak inşa edilen Kürdistan'da, bir Türk adına yapılmış değil kavşak
‘‘sokak’’ bile yok biliyor musunuz?
Kuzey Irak'ta Türkiye'nin uydusu bir Kürt devleti kulağa hoş gelir.
Ama IMF kapısında her yıl 13 milyar dolar dilenene, değil uydu,
‘‘köpek bile besletmezler’’. O nedenle komşunun tapulu bahçesine gecekondu yaptırmaya gelmez. O gecekondu yarın senin bahçene de taşarsa, o işe belediye bakmaz.
Tapu tahsisi veriverirler.
Mesajınız var
UYKUNUN derinliklerindeyim. Komodinin üzerindeki cep telefonu canhıraş bir biçimde haykırdı.
Yataktan fırlayıp saate baktım.
Saat sabahın 2'sini geçmiş.
Panikle fırladım yataktan.
Bu saatte diri mesajı gelmez.
Mutlaka bir felaket var.
Karanlıkta yerdeki terliğe basmışım.
Bileğim döndü.
Yana devrilirken bir şeylere tutunmak istedim. Sehpayı kavramaya çalıştım.
Ancak sehpa 90 kiloyu tutamadı.
O da devrildi.
Üzerindeki bardak ve tabakla beraber.
Yer ıslak.
Ben emekleyerek kalkmaya çalışırken kırılan bardağın parçası dizime battı.
Binbir güçlük içinde kendimi telefona kadar attım. Çünkü eminim ki, gece yarısı 2'de arayanın durumu, benim durumumdan daha beter.
Telefonun ekranında bir zarf ve yazı: Mesajınız var. Eyvah, eyvah!
Kimbilir nasıl bir felaket ki, mesaj atmış.
Hemen açtım. İçim rahatladı.
Bir felaket falan yok.
Mesajı yollayan
Tansu Çiller ve DYP.
Benden oy istiyorlar. Gece yarısı 2'de.
Mesajla.
Olur veririm.
3 Ekim'i 4 Ekim'e bağlayan gecenin sabahında saat 2'yi az geçe bizim de size mesajımız var.
Hem de Turkcell üzerinden değil.
Canlı canlı...
Sandıktan çıkacak...
Turkcell'e uyarı
BU uyarım Turkcell'e. Sayın Turkcell yetkilileri.
Ailece GSM şebekenizi kullanıyoruz.
Allah'a şükür düne kadar bir şikáyetimiz de yoktu. Ancak bundan böyle gece yarısı saat 2'de veya günün herhangi bir saatinde tanımadığım birinden, numaramı vermediğim birinden bir mesaj alırsam sizi dava ederim.
Çünkü benim mahremiyetimi satıyorsunuz, pazarlıyorsunuz demektir.
Kimi ahlaksız firmalar bunu yapıyor olabilir, ama ben Turkcell'i onlarla bir tutmadığım için tercih etmiştim.
Farkınız olduğunu bana gösterin.
Ya da mahkemede hesap verirsiniz.
Telekom Üst Kurulu'nun bu rezalete
‘‘neden’’ seyirci kaldığını anlayamıyorum. Ama ben kalmayacağım.
Şaka yapmadığımı biliniz.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Öğrencilerin bakanlara attığı fırça, vatandaşın yüreğini haklı olarak ferahlatmadığı zaman.