YAZAR İsmail Nacar, DTP'nin genel başkan adayı Mehmet Ali Bayar'a memlekete girişinde Kuran hediye edilmesini bir miktar yadırgamış.
Nacar'ın yadırgayışı benimki gibi ‘‘siyasi’’ değil, ‘‘İslami’’ nedenle.
Nacar şöyle diyor:
‘‘Sayın Bayar'a karşılama töreninde Kuran verilmesi politik çıkar için din istismarının yeni bir başlangıcı olmanın yanı sıra, İslam muaşeretine de son derece aykırıdır.
Eğer cumhurun önünde birisine Kuran hediye edilmesi gerekiyorsa, bu kişinin yeni Müslüman olmuş olması lazımdır. Ya da gayrimüslim bir önder veya makama Müslümanların dünya görüşünü anlatan kitap hediye edilebilir.
Sayın Bayar halkı Müslüman olan bir ülkenin evladı olduğuna ve İslamiyet'i de iyi bildiğine göre bu tarz bir karşılamının anlamı nedir?’’
İsmail Nacar ‘‘anlam’’ soruyor.
Aslında Nacar da, ben de, siz de, hepimiz ‘‘anlamı’’ biliyoruz.
Bildiğimiz için de hoşumuza gitmiyor.
Çünkü siyasette bir kez ‘‘dini’’ kriter almaya başladınız mı, ‘‘din bayrağını’’ kimin nereye kadar götüreceğini bilemezsiniz.
Üstelik Türkiye bu acı tecrübeyi yaşadı.
Mehmet Ali Bayar gibi ‘‘çağdaş görünümlü’’ ‘‘yeni’’ bir lider adayının, bu hatadan ‘‘acilen’’ dönmesi gerekiyor.
Bu yazıları Bayar'ın yolunu ‘‘baştan kesmek’’ için değil, ‘‘doğru bir yolda’’ ilerlemesini sağlamak için yazdığımın da bilinmesini istiyorum.
Önce o özür dilesin
BU ülkede kadın haklarını en çok koruyan yazar olan bana, kadınların cinsel açıdan istismarına en fazla karşı çıkan köşe yazarı Fatih Altaylı'ya karşı ‘‘alçak’’ bir kampanya yürütülüyor. Kampanyanın mimarı ise İnsan Hakları Derneği İstanbul Şube Başkanı Eren Keskin. Sözde radyo programında kendisine ‘‘tecavüz edeceğimi’’ söylemişim.
Program bantları elimde ve böyle bir ifade yok.
Eren Keskin Almanya'da katıldığı bir toplantıda Türk ordusunu ‘‘tecavüzcülükle’’ suçlayıp ‘‘Türk askerleri Doğu ve Güneydoğu'da kadınlara tecavüz ettiler’’ deyince, ben de radyodaki konuşmamda kendisini sertçe eleştirmişim. Çünkü Türk askeri yıllarca kaldığı Doğu ve Güneydoğu'da insanlara ‘‘bok’’ yedirmekten bile yargılanmıştı ama tek bir tecavüz davası yoktu. AİHM'de görülen davalarda da böyle bir suça rastlanmamıştı Türk askerinde.
Ama Eren Keskin,‘‘İnsan hakları savunucusu maskesi ardına saklanıp’’ iftirayı atıyor, Türk askerine ‘‘tecavüzcü’’ diyordu.
Üstelik de bu yalanı Avrupa'da Türkiye aleyhine konuşurken söylüyordu.
Ben de bunu ‘‘çok sert’’ bir biçimde eleştirmiştim ama ağzımdan ‘‘tecavüz’’ kelimesi çıkmamıştı.
Şimdi Eren Keskin ve yandaşları, Keskin'in Türk ordusu hakkındaki iftiralarını hiç hatırlatmadan benim aleyhime bir kampanya yürütüyor.
Sanki ben Keskin'i durduk yerde eleştirmişim gibi. Ona uyan bazıları da benim Eren Keskin'den ‘‘özür dilemem’’ gerektiğini savunuyorlar.
Olur dilerim.
Ama bir şartla.
Önce o konuşmuştu.
Yine önce o çıkacak.
Türk askerine attığı iftira için, Türk askerine tecavüzcü dediği için Türk askerinden, Türk ordusundan ‘‘özür dileyecek’’, sonra da ben Eren Keskin'den.
Ben hazırım.
Eren Keskin de hazır mı?
NOT: Eren Keskin Türk askerine ‘‘Tecavüzcüler’’ derken sesini çıkarmayanlar, ben Eren Keskin'i eleştirince birdenbire ‘‘hak arar’’ oldular. Cumhuriyet'te Oral Çalışlar kendince beni kınıyor ama benim Eren Keskin'e ‘‘niçin çattığımı’’ hiç yazmıyor. Sonra da kendinde beni kınama hakkını buluyor. Helal olsun hepinize.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Sözde insan hakkı savunucuları, hakkı herkes için istedikleri zaman.