ALAATTİN Çakıcı’nın arkadaşı müteahhit H. Süha Şen, MİT mensubu Kaşif Kozinoğlu ve eski Yargıtay Başkanı Özkaya arasındaki ‘ilişkilerin’ boyutunu merak etmiştim. Çok önemli bir kurumun, çok üst düzey bir yöneticisine sordum.
‘Nedir bu üçlü ilişki?’ diyerek.
Aldığım yanıt samimi gibiydi.
‘Çakıcı’nın içinde bulunduğu bir olayla ilgili istihbarat toplama görevi MİT tarafından Kaşif Kozinoğlu’na verilmişti. Kozinoğlu bu görev sırasında Hakkı Süha Şen ile ilişkiye girdi. Bir gün müteahhit H. Süha Şen, Kozinoğlu’nu arayarak yemeğe davet etti. Kozinoğlu yemeğe gittiğinde masada Yargıtay Başkanı da vardı. Kozinoğlu ile Yargıtay Başkanı orada tanıştılar. Yemeğin resmi bir tarafı yoktu. Görev tarafı da yoktu. Büyük ihtimalle Şen, MİT’te tanıdıkları olduğunu göstermek istiyordu. İlişkilerinin güçlü olduğunu her iki tarafa da kanıtlama peşindeydi. Kozinoğlu ile Özkaya orada tanıştılar. O yemek sonrasında Özkaya, Kozinoğlu ve Şen’i bir gün ofisine davet etti. Bu davette de resmi bir taraf yoktu. Bu görüşmelerin ve yemeklerin MİT ile doğrudan bir bağlantısı yoktu.’
MİT’in bu görüşmeleri ‘bilgimiz dahilinde’ olarak nitelendirdiğini hatırlattım.
‘Kozinoğlu, attığı her adım gibi bu görüşmeleri de MİT’e rapor ediyordu.Bu nedenle MİT bilgimiz dahilinde demiştir.’
‘Peki Kozinoğlu’na güvenilebilir mi? Yalan söylüyor olamaz mı? Daha önce pek çok MİT mensubunun yaptığı gibi Çakıcı’ya çalışıyor olamaz mı?’ diye üsteledim.
‘Kozinoğlu’nun MİT’teki sicili temiz. Daha önce yalan söylediği, yanıltıcı bilgi verdiği de bilinmiyor. O nedenle MİT’egöre Kozinoğlu doğru söylüyor. Ama tabii ki yalan söylüyor da olabilir.O zaman zaten teşkilat da gerekeni yapacaktır.’
‘Yargıtay Başkanı görüşmenin MİT’in talebi üzerine yapıldığını söylüyor. Yalan mı?’
‘Bizce doğru değil.’
‘Peki koskoca Yargıtay Başkanı niye yalan söylesin?’
‘Bilemem. Ona sormak lazım.’
Ben bu sohbeti yaptığımda, Yargıtay Başkanı’nın dosyası ile ilgili bilgileri Şen vasıtasıyla Çakıcı’ya uçurduğu henüz kesinlik kazanmamıştı.
Ve Özkaya o zaman kendisinden başka herkesi suçluyordu.
Apo’ya harem sorusu
ŞEMDİN Sakık, Abdullah Öcalan’ın kadınlarla ilişkisini yazmış. Kitabı okumadım ama gazetelerdeki haberlerini okudum ve bunları okuyunca, 1997 yılına, Abdullah Öcalan ile Lübnan’ın Bareilas kentinde yaptığım görüşme aklıma geldi.
Öcalan’ın silahlı korumalarının ve bir Muhaberat mensubunun gözetiminde yapılan görüşmenin bir yerinde Abdullah Öcalan’a örgütteki kadınlarla ilişkilerini sordum:
‘Abdullah Bey, PKK’lı kadınlar için sizin hareminiz diyorlar. Örgütteki kadınlarla ilişkiye giriyor musunuz?’
Yanıtı dün gibi kulaklarımda. Şöyle dedi:
‘Parti önderliğine yakın olmak, gerillayı yüceltir. Gerilla için onurdur. Bu yüzden de gerilla önderliğin çevresinde, en yakınında olmak ister. Bunda garipsenecek bir şey yoktur.’
Bu yanıt üzerine, ‘Yani örgütteki kadınlar size yakın olmaktan hoşlanırlar ve siz istemeseniz bile onlar mı size gelir?’ diye sorumu yineledim.
Ben bunları sorarken, oturduğumuz odadaki gerilim artıyordu. Korumalar sinirleniyordu ve Apo’nun umurunda değildi. Eğlenerek yanıt veriyordu:
‘Doğrudur. Gerilla önderliğe yakın olmak için gelir. Bu sadece kadınlar için değil, erkekler için de geçerlidir. Önderlik çeker.’
Bu yanıt üzerine ben gülmeye başladım.
Apo’nun hareminde sadece kadınlar değil, erkekler de varmış gibi bir anlam çıkmıştı. Birdenbire boş bulunmuştu.
Gülmem üzerine şaşırdı, sonra durumu kavradı, ‘Yok o anlamda söylemiyorum. Yani erkekleri o anlamda söylemiyorum’ dedi.
Apo’nun haremi o zamanlar çok konuşulurdu.
Şimdi Sakık’ın kaleminden ortada. Ama PKK’da harem herhalde sadece Apo’ya özgü değildi.
Dört bir yanımız ahır oldu
KURBAN Bayramı yaklaşırken, İstanbul giderek ‘kötü’ bir görünüm sergilemeye başladı.
Bir dönem belediyeler kurbanlık satış ve kesimi için ‘kabul edilebilir’ nitelikte yerler hazırlıyorlardı.
Ancak gördüğüm kadarıyla bu yıl böyle bir durum olmayacak.
Çünkü İstanbul’un dört bir yanında ‘derme çatma’ ahırlar kuruluyor.
Ana yol kenarlarında, mahalle aralarında her yerde ‘kurbanlık satış’ yerleri oluşturuluyor.
Ne bir altyapı, ne bir hijyenik önlem.
Birkaç gün içinde buralar pislikten, kokudan ve mikroptan geçilmez hale gelecek.
Bu ‘ahırımsıların’ içi hayvanlarla doldurulmadan, bunların sökülüp belirli yerlere taşınması ve AB kapısındaki Türkiye’nin AB’ye en yakın kentinin bir ‘pislik kenti’ görüntüsüne girmesinin engellenmesi gerekiyor.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kendi en’lerimizi başkalarının da en’i zannetmediğimiz zaman.