Çünkü herkes, bir diğerine sürekli olarak
‘‘satılmış, şerefsiz’’ gözüyle bakıyor.
Bunu, son haftalarda bana ulaşan tepkilerden çok daha iyi anlıyorum.
Bundan 4 hafta önce, o günkü Dışişleri Bakanı
İsmail Cem'i Teke Tek programında konuk ettim. Genel olarak Avrupa Birliği gündemdeydi ve bu konu üzerine konuştuk.
Çok kısa bir süre sonra İsmail Cem görevinden ve partisinden ayrıldı.
Komplo teorisyenleri bana mesajlar yollamaya başladılar:
‘‘Olacakları tezgáhlamıştın, İsmail Cem'i parlatmak ve hazırlamak için programa çağırdın.’’
Güldüm geçtim.
Bir sonraki hafta
Mesut Yılmaz'ı konuk aldım. AB ile uyum yasalarını konuşacaktık. Tam o gün Yeni Oluşum istifaları başladı. Haliyle bunu konuştuk.
Komplo teorisyenleri
‘‘Yeni hükümeti oluşturmaya çalışıyorsun. Mesut Yılmaz'ı çanak sorularla ağırladın çünkü maksadın başka. Zaten Yılmaz'a yakın durmaya çalışıyorsunuz’’ dediler.
Gülmeye çalıştım ama bu
‘‘ruh hastası vaziyete’’ üzüldüm.
Bu arada
‘‘Hazır liderler turuna başlamışken’’ deyip, haksızlık olmasın diye diğer liderleri de bir bir çağırmaya başladık.
Yılmaz'dan bir hafta sonra
Tansu Çiller Teke Tek'e geldi. Ona da siyasi gelecek ile ilgili sorular sorduk. Allah var, geçmişten çok söz etmedik ama geçmişi bilen biliyor dedik.
Bu kez yine komplocular tarafından
‘‘DYP-ANAP-Yeni Oluşum koalisyonu’’ hazırlamakla ve
Çiller'le yakınlaşmakla suçlandık.
Bu hafta
Tayyip Erdoğan'ı konuk ettik.
Sorulabilecek ne varsa sorduk. Oğlunun kazasından yaptığı konuşmalara, ortaya çıkan bantlara,
Ecevit'in suçlamalarına kadar, her şeyi. Konuşulmadık, sorulmadık tek bir şey kalmadı.
Aynı
‘‘ruh hastası’’ komplo teorisyenleri bu kez de bizi AKP'ye yamanmakla suçladılar.
Haftaya da MHP liderini davet ettim. Henüz yanıt vermedi. İnşallah gelir.
Ardından
Kutan, Ecevit ve
Baykal'ı çağıracağım.
Bakalım onlara da neler uyduracaklar.
İşin kötüsü sonunda ben de bunları dinleyip, Türkiye'yi benim yönettiğime inanıp, kendimden nefret edeceğim. Umarım komplo teorisyenlerine inanan başkası çıkıp, bu gidişattan beni sorumlu tutmaz.
Çünkü ben bu kadar kötü yönetmezdim açıkçası.
Air Jordan: En havalı Ürdünlü
PARTİ lideri
Cem Uzan'ın Ürdün vatandaşı olduğu ortaya çıktı.
Belgeler net bir şekilde
Cem Uzan'ın
‘‘Ürdün tabiyetine’’ geçtiğini ortaya koyuyor. Zaten dolandırıcılıktan yargılandıkları New York'taki davada bu durumu kabullendikleri de biliniyor. ‘‘
Ama şimdi siyasetçi olduğu için inkár yolunu seçiyor ve
‘‘Hayır değilim’’ diyerek Ürdün Kralı'ndan alelacele aldığı bir yazıyı gösteriyor. Oysa herkes biliyor ki, Ürdün'ün yeni
‘‘kralı’’, Cem Uzan'ın kardeşinin sınıf arkadaşı ve arkadaşına kıyak olsun diye vatandaşlığa almışken, şimdi arkadaşa kıyak olsun diye
‘‘Vatandaşım değil’’ diye gerçek dışı beyanda bulunuyor.
İçişleri Bakanlığı da haklı olarak bu konuyu takip ediyor.
Ve Türk siyasetinin
‘‘yenisi’’ Cem Uzan'ın sahibi olduğu gazeteler daha önce
Uzanlar hakkındaki davalarla ilgili Meclis'e bilgi verdiği için olmadık hakarette bulundukları Adalet Bakanı'na yaptıkları gibi, şimdi de İçişleri Bakanı'na hakaret üzerine hakaret yağdırıyorlar. Ortada hem medya, hem de siyaset etiğinde olmaması gereken
‘‘pis ötesi’’ bir durum varken, medya etiği üzerine ahkám kesen internet sitelerinden bazıları, aldıkları bir Telsim ilanı uğruna bu pisliği görmezden geliyorlar.
Bu ülkedeki
‘‘ahlaksızlık’’ ve
‘‘satılmışlık’’ boyutu insanı gerçekten üzüyor.
Ecevit durumunun farkında değil
ECEVİT, rüzgára kapılmış soluk bir yaprak gibi savruluyor.
Tutarsız, ilkelerini kaybetmiş, terk edilmiş, perişan.
Pazartesi sabahı
‘‘Seçim olsun’’ diyor.
Salı sabahı
‘‘Seçim olmasın tehlikeli olur’’ diyor.
Çarşamba MHP sert çıkıyor.
Aynı gün öğleden sonra
Ecevit ‘‘Seçim olsun’’ diyor. Bu sadece iki günlük savrulmalar.
Ecevit, son 2 yıldır sürekli böyle bir tablo çiziyor. Tipik bir
‘‘kıblesiz’’ siyasetçi.
Yolu yok.
Nereye gideceği hakkında bir fikre de sahip değil.
Sendeleye sendeleye yürüyor. Yolunu
‘‘itile kakıla’’ buluyor.
Bazen bakıyorum da,
‘‘İyi ki, Bülent Bey'in çoluğu çocuğu, torunu torbası yok’’ diyorum.
Onların
Bülent Bey'in durumundan duyacakları
‘‘hicabı’’ hissedebiliyorum.
Allah'tan
Bülent Ecevit yine öfkelerinin, hırslarının esiri.
Gözü yine öylesine kararmış ki, içinde bulunduğu durumun vahametini kavrayamıyor. Kim bilir belki de iyi bu durum.
Yoksa ne halde olduğunun bilincinde olsa, zannederim her onurlu insan gibi o da
‘‘kahrından ölürdü’’.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Siyasette başarı, başkalarının başarısızlığından ibaret olmadığı zaman.