Paylaş
GENETİK alfabenin çözülmesinin ardından genetik yazılar da ortaya çıktı.
Şimdi sıra bu yazıların dilini çözmekte.
Uzmanlar, dilin de yüzde 20'ye yakınının çözüldüğünü söylüyorlar.
Yani kimi genetik hastalıklar artık bu bilgiler sayesinde iyileştirilebiliyor.
Ancak çok önemli bir de hata yapıyor herkes.
Genetikle kalıtım karıştırılıyor.
Genetik hastalıklar ille de kalıtsal olmak zorunda değil.
Mesela kanser, kalıtsal bir gen bozukluğundan da meydana gelebiliyor, şartların gen yapısını bozmasına bağlı olarak sonradan da oluşabiliyor.
Her kalıtsal hastalık genetik.
Ama her genetik hastalık kalıtsal değil.
Genetik mühendisleri, genetik hastalıkların önümüzdeki 50 yıl içinde tarihe karışacağını varsayıyorlar.
Tabii bu, teknolojinin bugünkü ivmeyle gelişmesine göre yapılan hesap.
Teknoloji ivmesi arttıkça, bu süre kısalabilir.
Çünkü bu alanda ilerleme korkunç.
Gen haritasının yüzde 49'u 10 yılda, kalan yüzde 50'si ise son 8 ayda çözülmüş.
Bilgisayar ve yazılım geliştikçe, çözümler de hızlanıyor.
Sonunda genetik hastalıklar kalmayacak.
Ve sonunda en korkulan hastalıklar en basit, en basit hastalıklar en korkulan olacak.
Çünkü genetik bilimi, virütik ve mikrobik hastalıklara karşı bir şey yapamıyor.
50 yıl sonra kanser olan birine, ‘‘Mühim değil canım’’ diyeceğiz, gripten yatağa düşen arkadaşımıza ise çok acıyacağız.
Yarışma programları acilen yasaklanmalı!
MİLLİ Eğitim Bakanlığı hemen mahkemeye başvurmalı, oradan aldığı kararla RTÜK'e gitmeli ve televizyonlarda yayınlanan ne kadar ‘‘Yarışma’’ programı varsa alayını yasaklatmalı.
Şaka yapmıyorum.
Ben Milli Eğitim Bakanı olsam aynen bunu yaparım.
Çünkü bu yarışmaları izlemek beni derinden yaralıyor, üzüyor, hatta zaman zaman yıkıyor.
Üstüne üstlük de Türkiye'nin milli eğitim sisteminin aslında ne berbat, ne rezil bir sistem olduğunu gösteriyor.
Yıllar önce Jülide Ateş, yarışmacıya soruyor:
‘‘Bir ülkenin simgesi olan ve üzerinde çeşitli renkler ve şekiller olan beze ne ad verilir?’’
Eşşeğe sorsan ‘‘Bayrak’’ der, değil mi?
Yarışan yanıtı patlatıyor:
‘‘İngiliz kumaşı.’’
Yayın kesiliyor. Çünkü Jülide Ateş oturduğu koltuktan düşüyor gülmekten.
Aradan yıllar geçiyor değişen bir şey yok.
Yarışmacıların büyük bölümü adından öte herhangi bir soruyu kendinden emin bir şekilde yanıtlayamıyor.
Üstelik de hepsi en az lise mezunu yarışmacılar.
Tarih, coğrafya, Türkçe, fizik, matematik, biyoloji okumuşlar yıllarca.
Bir de diploma almışlar sonunda.
Ama bildikleri pek az şey var, emin oldukları ise hiçbir şey yok.
Önceki akşam ‘‘Kim 500 Milyar İster’’ adlı yarışmayı izliyorum.
20 yaşlarında bir genç. Liseyi yeni bitirmiş.
100 milyonluk soru geliyor:
‘‘Aşağıdakilerden hangisi Güney Amerika'da yer alır?’’
Şıklar: ABD, Kanada, Brezilya, Panama.
Yarışmacı düşünüyor.
Sanıyorsun ki Panama ile Brezilya arasında tercih yapamıyor. Orta Amerika ile Güney Amerika'yı tam ayırt edemiyor.
Kenan Işık, ‘‘Nereye takıldınız?’’ diyor.
Yarışmacı, ‘‘Kanada mı, yoksa Brezilya mı karar veremedim’’ diyor.
Allah'tan Alaska yok şıklar arasında.
Daha 500 milyon barajını geçmeden jokerleri tüketiyor yarışmacı.
Ve 8 milyarlık soruya kadar geliyor.
Soru 8 milyar değil, 8 lira etmez.
‘‘Madagaskar Adası hangi kıtaya bağlıdır?’’
Yarışmacı şaşkın. Belli ki Madagaskar adını ilk kez duyuyor. Düşünüyor, düşünüyor ve sonunda yarışmadan çekiliyor. 4 milyar alıyor.
Sonra da ‘‘Asya diyecektim’’ diyor.
Kim 500 Milyar İster'inden Çarkıfelek'ine, en kalitelisinden en harcıálemine bütün yarışmalar, cehaletimizi ortaya koymaktan öte bir işe yaramıyor.
Eğitim sistemimizin diplomalı cahiller yetiştirdiği, her akşam televizyonlarda defalarca kanıtlanıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı ise seyrediyor.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Avrupa Şampiyonu olmuş takımlarımızı, reklam uğruna ineklere yendirmediğimiz zaman.
Paylaş