MİLLİ Takımımız Dünya Şampiyonluğu yolunda dakikaları ‘eritiyor’.
Geçen hafta ‘Kaldı 360 dakika’ demiştik.
Dün Japonya’yı yendiğimiz maçın son düdüğüyle birlikte artık önümüzde sadece ‘270 dakikalık’ bir yol kaldı.
Japonya karşısındaki futbolumuza ‘iyi, kötü, vasat’ diyecekler çıkabilir.
Benim bu maçta oynanan futbolla ilgili yorumum ise ancak ‘Gerektiği gibi oynadık’ olabilir.
Şenol Güneş‘eksantrik ve yaratıcı’ teknik direktör olma sevdasına kapılmadan, Emre Aşık’ın yerine Alpay, Emre Belözoğlu’nun yerine de Ergun’u sahaya sürdü.
Yüzde yüz doğruydu.
Bu yüzden de sırıtmadı.
Alpay bir-iki küçük hata dışında Emre’yi aratmadı.
Ergun ağır yükün altında bocalasa da idare etti.
Hakan Şükür turnuvanın başından beri ‘en iyi’ topunu oynadı.
Hasan Şaş ise iki handikapla sahadaydı.
Biri ‘starlaşma’ dürtüsü, diğeri ise ‘yakın markaj’.
Hasan ‘büyüklüğünü’ kanıtlamak için, ‘imkánsızı’ başarmaya kalktıkça hata yaptı.
İkinci yarıda markaj azalınca ve ‘kendi gibi’ oynamaya başlayınca‘yaratıcı’ oldu ama tam da o sıralarda Şenol Güneş tarafından oyundan alındı.
Şenol’un bu maçtaki ‘tek’ ama ‘büyük’ hatası da bu oldu zaten.
Japonya’nın ‘baskılı’ oynamış olması kimseyi aldatmasın.
Maçın tamamında ‘kontrol’ bizim çocuklardaydı.
Oyunu ‘istediğimiz gibi’ oynattık.
Çünkü tecrübeliydik.
Şimdi kaldı 270 dakika.
Bundan sonrasında ‘iyi kasan’ kazanır.
Türk Milli Takımı’nın nüvesini oluşturan Galatasaray, Avrupa’nın ‘en iyi kasan’ takımı olduğuna göre pek sorun olmayacak.
Ben Şenol’un yerinde olsam, biraz da penaltı çalıştırırım.
Kim bilir belki de kupa öyle gelecek..
Ama ondan önceki hedef kalan dakika sayısını 180’e indirmek.
Senegal’in Fransa’yı yendiğine bakmayın.
Futbol öyle bir oyun değil.
Şampiyonu yenen şampiyon olmuyor.
Öyle olsa, Fenerbahçe Avrupa Şampiyonu olurdu.
Japonya’yı yenen ülkenin başbakanına bak
JAPONYA’yı yenmişiz, millet kanal kanal dolaşıp ‘coşku’ arıyor. Bütün televizyonlar ‘meydanlardan’ naklen yayın yaparak, ortak coşkuyu körüklüyorlar.
Ben de elimde ‘uzaktan kumanda’, ‘mutlu’ Türkleri izleyerek eğleniyorum.
Tam o sırada NTV’de ‘coşkulu yayın’ kesiliyor ve karşımda Bülent Ecevit.
İçim kararıyor.
Unuttuğum, unutmaya çalıştığım tablo karşımda.
Bir tarafta teknolojide, ekonomide, gelişmişlikte, milli gelirde ve milli giderde yanına yaklaşamayacağımız Japonya’yı deviren çocuklarımız ve buna sevinen insanlar, diğer yanda ise ‘Neden Japonya gibi olamıyoruz?’ sorusunun yanıtı. Bütün kanallarda ‘coşku’, NTV’de ‘karamsarlık’.
Bir tarafta ‘dinamik’ Türkiye yayını, diğer tarafta bu yayını kesip araya sızan ‘bitik siyaset’ manzarası.
Biz Şenol Güneş’e kızıyoruz, ‘Bu milli takımı taşıyamıyor’ diye, peki sizce Başbakanımız, bırakın bu ülkeyi, ‘kendini taşıyabiliyor mu?’
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Uluslararası dolandırıcılar, parlamenter dokunulmazlığı peşinde koşmadıkları zaman.