İSTANBUL'da patlayan bombalardan sonra ABD, İngiltere, Fransa gibi ülkeler vatandaşlarına ‘‘Türkiye'ye gitmeyin’’ uyarılarına başladılar.
Beklenen bir tepki.
Görünen o ki turizmi zor günler bekliyor.
Dün sabah önce Turizm Bakanlığı, Tanıtma Genel Müdürü Selami Karaibrahimgil'e bombalara karşı nasıl bir kampanya düşündüklerini soruyorum.
Karaibrahimgil'in verdiği bilgiye göre, yurt dışında Türkiye ile bağlantılı olan bazı halkla ilişkiler firmaları bombalama eylemlerinden hemen sonra medyaya yönelik çalışmalara başlamışlar.
‘‘Bu bir reklam değil halkla ilişkiler çalışmasını gerektirir’’ diyor.
Almanya'dan yeni dönmüş olan Tanıtma Genel Müdürü, tur operatörlerinin umutlu olduklarını, önümüzdeki yıl yüzde 10 oranında bir artış beklediklerini söylüyor.
Doğrusu Selami Karaibrahimgil kadar umutlu değilim. Haftasonu Büyükada'daydım.
Lokantacılar kan ağlıyor.
Anlattıklarına göre, gemi turları büyük oranda iptal ediliyormuş.
TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy'a ulaşmayı denemiş birkaç günden beri ama başaramamış.
Şimdi tek başına çareler üretme peşinde.
Bayram filan demeden İspanya'da çalıştığı tüm acentalara Türkiye'deki son gelişmeleri aktarma işini üstlenmiş... İnternette www.turquia.com adresine en taze haberleri koyuyor.
Çayla, sivil bir inisyatifin harekete geçmesi gerektiğini söylüyor.
‘‘Türkiye'den yurt dışına buradaki hayatla ilgili sürekli pozitif mesajlar göndermeliyiz. İnsanlar burada hayatın normal devam ettiğini bilmeliler’’ diye anlatıyor.
İstanbul'daki iki korkunç patlamadan sonra burada 11 Eylül'ü yaşadığımızı söyleyenler çoğunluktaydı.
İki olay arasında, iki şehrin yaşadıkları arasında parallellik kurmak ne derece doğru bilemem. Bazı yönlerden ne yazık ki New York çok daha şanslı...
Hatırladığım kadarıyla dış basında, New York'u destekleme yazıları İstanbul'la dayanışma yazılarından çok daha fazlaydı.
Tüm dünya yüzünü New York'a dönmüş, Dünya Ekonomik Forumu bile tarihinde ilk kez Davos'tan ABD'ye taşınmıştı.
Yıllar yılı Davos'un yolunu tutanlar bu kez New York'ta buluşmuştu.
Katılımcılara ayrıca New York'un ekonomisini canlı tutmaları, alışveriş yapmaları için brifingler verilmişti.
New York için başta belediyesi tüm sivil toplum kuruluşları, esnaf, sanatçı herkes biraraya gelmiş, seslerini duyurmayı başarmıştı. Sanıyorum İstanbul için böyle bir kampanyanın tam vakti.
Geçenlerde Erkut Yücaoğlu'nun başkanlığında kurulan Türkiye Tanıtma Konseyi'nin bir koordinasyon görevini üstlenmesi mümkün.
Dört, beş günlük tatilde hepimizin İstanbul’umuz için çözümler üretmesi dileğiyle mutlu bayramlar....
İsveç'te 2303 dolar bizde 69 dolar
DÜN Öğretmenler Günü'nü Arı Hareketi hatırlattı.
Eğitim sisteminde reformun gerekliliğinden söz eden bülteninde bazı rakamları tekrar gözümüze soktu desem yeridir.
Türkiye'de öğrenci sayısı 15 milyon, toplam öğretmen sayısı ise 540 bin.
İsveç'in kişi başına eğitim harcaması 2 bin 303 dolar.
Fransa 1246 dolar, Almanya 1125, Portekiz 446, Macaristan 258 dolar harcıyor.
Türkiye'nin ise harcadığı sadece 69 dolar.
Nüfusun yüzde 60'ının 30 yaşın altında olduğu, 17 milyonluk bir bölümünün 15-25 yaş arası gençlerin oluşturduğu bir ülkeden söz ediyoruz.
Chirac başka, İçişleri Bakanı başka konuşuyor
İNGİLTERE Dışişleri Bakanı Straw'un, patlamalardan hemen sonra yaptığı ‘‘Türkiye AB üyesi olmalıdır’’ sözleri iyi güzeldi de acaba arkası gelecek mi?
Hafta sonu Fransız TV 5 Kanalı'nda, İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy'nin katıldığı bir programı izliyorum.
Program ilginç zira Sarkozy, iki önemli simayla söz düellosunda.
Bunlardan biri, Cenevre'de yaşayan İslam uzmanı ve felsefeci Tarık Ramadan, diğeri aşırı sağcı lider Jean Marie Le Pen.
Esasında Mısırlı olan Tarık Ramadan'ın dedesi Müslüman Kardeşlerin kurucularından. Kendisi Fransa'da banliyölerde yaşayan genç müslümanların gözünde kahraman.
Sarkozy, kadınların taşlanarak öldürülmesini açıkca kınamadığı için ona yükleniyor.
Her neyse programın bizi ilgilendiren tarafına gelirsek, Ramadan ve Le Pen'den sonra Sarkozy'nin karşısına çıkan gazeteci Alain Duhamel'in ilk sorusu şöyle: ‘‘Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliğini destekliyor musunuz?’’
Her fırsatta Türkiye'nin üyeliğini savunan Chirac'ın İçişler Bakanı son derece net: ‘‘Çekincelerim var.’’
Bu arada küçük bir not: Sarkozy'nin adı Chirac'tan sonra cumhurbaşkanı adayları arasında sıkça geçiyor.