İran, Türkiye ve ABD

İRAN'daki depremin ardından ABD'nin İran'a yardım malzemesi ve yardım ekipleri yollaması, iki ülke ilişkileri arasında bir ‘‘yumuşama’’ habercisi olarak algılandı.

ABD'den uzanan dostluk eline İran Meclis Başkan Yardımcısı, ‘‘Bu iyi niyet jestine İran'ın karşılık vermemesi düşünülemez. ABD yönetiminin bu tavrını parlamentoda değerlendirdikten sonra benzer bir yanıt verileceğine eminim’’ karşılığını verdi.

Ancak bu tavırlara bakıp ‘‘iyi niyetli’’ olmak için henüz vakit çok erken.

İki yıl önce, 11 Eylül saldırılarının hemen ardından, New York'ta ölenler için ABD ile aynı anda ‘‘anma töreni’’ yapan tek ülke İran'dı ve o günlerde de benzer bir olumlu hava esmiş ancak gerisi gelmemişti.

ABD'de politika oluşturan ‘‘dinamikler’’ İran ile ilgili üç farklı görüş üretiyorlar.

Bunlardan birincisi, diplomatik ilişkilerin hemen başlatılmasını istiyorlar. Başta Hatemi gibi reformcu bir cumhurbaşkanı varken ilişkileri düzeltebiliriz diye düşünüyorlar.

İkinci grup ise bu kadar iyi niyetli değil. Onlar İran'daki devrim sürecinin sona erdiğini, ambargo ile zaten tükenmekte olan İran'ın pek yakında kendi kendine dize geleceğini ve ABD'ye yanaşacağını iddia ediyorlar.

Üçüncü grup ise şahinler. Bunlar İran'a yönelik olarak da Irak harekátının bir benzerinin yapılmasını istiyorlar.

Başkan Bush, bu üç görüşü biliyor ve dengeli bir tavır almaya çalışıyor.

Ancak başta da dediğim gibi bugünden yarına ‘‘olumlu’’ bir gelişme beklemek hayal.

Başkan Bush, dünkü basın toplantısında ‘‘Bu durum İran'la ilişkilerin hemen başlayacağı anlamına gelmez’’ diyerek bu durumu özetledi.

Ancak perde arkasında İran ile ABD arasında bazı ‘‘şeylerin’’ yaşanacağı kesin.

Ankara 1 Mart tezkeresi sonrası başmbaşka bir zemine oturan Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceğini kararlaştırırken, o perdenin arkasında neler olabileceğini de hesap etmek zorunda.

Magazin terörüne dur diyecek meslek örgütü yok mu?

OKAN Bayülgen
aradı. Perşembe akşamı ‘‘tatsız’’ olaylar yaşamış. Dertlenmiş. Paylaştı.

Okan ve kız arkadaşı Cansu Dere, Mayadrom alışveriş merkezinden çıkarken, Okan'ın deyimiyle ‘‘paparazzilere enselenmişler’’.

Fotoğraflar çekilmiş, kameralar görüntü almış.

Okan'la Cansu da otomobile binip uzaklaşmışlar.

Fakat Etiler'e doğru Okan arkadan gelen bir otomobilin kendini sıkıştırdığını fark etmiş.

Kim olduğunu anlayamadığı için de paniklemiş.

Haksız da değil, memlekette her taraf mafya.

Gazlamış.

Birden peşindeki araçların sayısı ikiye çıkmış.

Okan o sırada yolun kenarında bir polis otosu görmüş, hemen durmuş ve yine kendi anlatımıyla ‘‘polislere sığınmış’’.

‘‘Beni takip ediyorlar. Korkuyorum’’
demiş.

İşin ilginci, o durunca peşindeki araçlar da durmuş ve içinden kameralarıyla muhabirler çıkmış.

Okan şaşkın, polisler şaşkın.

Polis ‘‘Şikáyetçi misiniz?’’ diye sormuş.

Okan gazetecileri görünce, ‘‘Şikáyetçi olsam ne olur, olmasam ne’’ diyerek değilim demiş.

Tekrar yola koyulmuş.

Arkasındaki takipçiler de peşinden.

Peşindeki iki araç káh sıkıştırarak, káh önünü keserek epey bir turlamışlar.

Okan soruyor: ‘‘Abi ne yapayım? Kaza yapıp ölmemi mi istiyorlar? Gazeteci olduklarını anlamayıp otomobille üstlerinden geçmemi mi istiyorlar? Ne istiyorlar? Tamam işlerine saygım var ama bunu bir terör haline getirmeleri gerekli mi? Biz insan değil miyiz? Bizim hakkımız yok mu?’’

Okan'
a bir yanıt veremedim.

Umarım meslek örgütleri verir.

Sözünü tut İDO

YILLAR
önce, Bülent Ecevit başbakanken bir yazı yazmıştım. İstanbul Deniz Otobüsleri vatandaşa çok önemli bir hizmet veriyordu ama akaryakıttaki KDV yüzünden, bu hizmeti pahalı olarak verebiliyorlardı.

İDO Genel Müdürü Şeref Dikyar da bu duruma isyan ediyordu.

‘‘Bize verilen akaryakıttan alınan vergiyi kaldırsınlar veya indirsinler. Biz vatandaşı ucuza taşıyalım. Buna karşılık da ben Sayın Başbakan'ın veya onun istediği birinin adını yeni alınacak bir deniz otobüsüne vereyim’’ demişti

Ben de bunu yazmış ve ‘‘Rahşan Ecevit Feribotu’’ demiştim.

Bülent Ecevit o günlerde bu talebi pek tınmadı.

Ancak şimdi deniz araçlarına satılan akaryakıtta ÖTV indirimi yapıldı.

Bunu yapan Başbakan mı, Maliye Bakanı mı kim, bilmiyorum.

Ancak Şeref Dikyar'ın bana verdiği sözü tutması gerek.

İlk alınacak deniz otobüsüne onların istediği bir isim verilsin.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

İdeolojik gözlüğün, gerçekleri çarpıtmaktan başka işe yaramadığını anladığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları