İntihar haberleri verilmese olur mu?

OĞULLARI Üsküdar Amerikan Lisesi'nde okuyan ‘‘aydın’’ bir anne-baba, okuldaki intiharlardan sonra meslek gereği zaten okudukları ‘‘psikoloji ve psikiyatri’’ kitaplarına daha bir ağırlık vermişler.

Buldukları ilginç ve ‘‘önemli’’ bir sonucu da benimle paylaşma ihtiyacı hissetmişler.

Robert B. Caldini'nin ‘‘İknanın Psikolojisi’’ adlı kitabında bazı araştırmalara yer vermiş.

Buna göre bir intihar haberinin baş sayfalarda yer almasının hemen ardından, haberin yayınlandığı bölgelerde intihar olaylarının sıklığı ‘‘dramatik’’ bir biçimde artış gösteriyormuş.

Caldini'nin kitabına dayanak yaptığı Philips'in araştırmalarına göre kendilerini öldürenlere ait haberleri okuyan bazı ‘‘sorunlu’’ kişiler, intihar eden kişiye öykünerek kendilerini öldürüyorlarmış.

Kitaptan aynen yapılan bir alıntı şöyle diyor:

‘‘Philips, çağdaş Werther etkisine kanıtlarını ABD'de 1947 ile 1968 yılları arasında yapılmış intihar istatistiklerinden çıkarmıştı. Gazetelerin baş sayfasında yer alan her intihar haberini izleyen iki ay içerisinde intihar edenlerin sayısının, olağandan ortalama 58 kişi fazla olduğunu bulmuştu. Bir anlamda her intihar haberi intihar haberi okumasalar yaşamlarını sürdürecek olan 58 kişiyi öldürmüş oluyordu. Philips ayrıca bu intiharların yeni intiharları doğurma eğiliminin, ilk intiharın basında geniş yer aldığı bölgelerde oluştuğunu ve intihara ne kadar geniş yer verilirse, izleyen intihar sayısının da o kadar fazla olduğunu fark etti.’’

Anlaşılan son ayların modası ‘‘ergen intiharları’’nda, bizim de kendi payımıza düşen dersler var. Umarım bu dersleri iyi ‘‘etüt’’ ederiz.

Hatipoğlu tezinde ısrarlı...


SAADET Partisi milletvekili Yasin Hatipoğlu, kendisine yönelik eleştirim üzerine bir yazı göndermiş.

Ve benim eleştirime konu olan tezinde ısrarlı.

Hatipoğlu, ‘‘Tevrat diye takdim edilen kitap, inancımıza göre Cenab-ı Allah'ın Hz. Musa'ya gönderdiği kitap değildir’’ diyor.

Hatipoğlu, benim ‘‘inanamadım’’ kelimesini kullanmama takılmış ve ‘‘Yanlış kullanmışsınız. İnanamadım değil, hazmedemedim demeliydiniz’’ diyor.

Kendileri ‘‘şair’’ olduğu için Türkçe'yi iyi biliyor ama sağolsun bilmekle anlamanın farkını bilmiyor.

Ben inanamadım derken, Hatipoğlu'nun söyledikleri üzerine kulaklarıma inanamadım demeye çalıştım.

Yoksa seçilmiş bir milletvekilinin, yine seçimle Yüce Meclis'e başkanlık etmesini hazmedip etmemek benim haddim değil.

Türkiye'de ‘‘öyle çok şeyi’’ hazmettik ki, Hatipoğlu'nun Meclis Başkanlığı bize ‘‘gaz yapmaz’’.

Lafı bırakayım da, Hatipoğlu'nun Tevrat hakkındaki ‘‘engin’’ fikirlerini aktarayım:

‘‘Bugün elde bulunan ve Tevrat diye takdim edilen kitap, inancımıza göre Cenab-ı Allah'ın Hz. Musa'ya gönderdiği kitap değildir.

Bu benim tespitim değil, bilimin ve aklın tespitidir. Benimki, sadece bir nakildir. Size gönderdiğim iki sayfayı peşin kabulden uzaklaşarak okursanız göreceksiniz ki, bu ifadeleri taşıyan bir ilahi kitap olamaz.

Türkçeme gelince, galiba bunu tartışmak size düşmemeliydi.’’

Hatipoğlu,
Tevrat'tan alıntı olduğunu söylediği, kibir, diğer milletleri küçümseme, Tanrı'yı küçümseme gibi ifadeler taşıyan iki sayfa da eklemiş.

İsterseniz, onları da sonra aktarırım.

Ve tezini doğrulamak için de Kuran'dan Nisa Suresi 46 ve Bakara Suresi 75 sayılı ayetleri eklemiş.

Benim işim ‘‘din bilimi’’ değil.

Ancak insanların kutsal kitaplarına dil uzatmayı doğru bulmuyorum.

Hatipoğlu'nun Türkçesine gelince.

Bandı yollayayım bir dinlesin.

İyi yazıyor olabilir.

Ama konuşması ‘‘felaket’’.

Bizim ‘‘Düzeltme Servisi’’ bile, ‘‘Gerçekten böyle mi konuşmuş’’ diye sordu.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Körü körüne bağlılığın sadece köpeklere yakıştığını unutmadığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları