Paylaş
BÜLENT Ecevit'in konulara yaklaşımı beni çok mutlu ediyor.
Tam bir uzlaşmacı. Tam bir devlet adamı. Kırıp dökmeden yol alan müthiş bir lider.
‘‘Maşallah’’ diyorum, ‘‘Allah nazardan saklasın’’ diyorum.
Gülmeyin. Doğru söylüyorum.
Bakın şu yaklaşımlara ve haksızsam, haksızsın deyin:
Özelleştirmeden sorumlu Devlet Bakanı Yüksel Yalova, ‘‘Telekom çok hızla satılmalıdır. Ve çoğunluk hissesi satılmalıdır. Yoksa talip olmaz’’ diyor.
Bülent Bey, ‘‘Sayın Yalova çok haklı. Telekom'un satılması çok önemlidir’’ diyor.
Ertesi gün Enis Öksüz, ‘‘Telekom böyle özelleşmez. Bu yasayla mümkün değil. Ayrıca da çoğunluğu özelleştirilmemeli’’ diyor.
Bülent Bey, ‘‘Sayın Öksüz son derece haklıdır. Telekom böyle özelleşmez’’ diyor.
Kemal Derviş ‘‘Telekom'un yüzde 99'unu özelleştirmek zorundayız’’ diyor.
Bülent Bey, ‘‘Sayın Derviş çok çok doğru buyurdu. Telekom'un en az yüzde 99'unu özelleştirmemiz gerek’’ diyor.
Generaller, ‘‘Telekomun çoğunluk hissesi özelleştirilemez. Hele hele Türksat uyduları hiç özelleştirilemez’’ diyorlar.
Bülent Bey, ‘‘Komutanlarımız süper derecede haklılar. Telekom satılır mıymış! Kim çıkardı bu fikri. Hem uzaydaki uyduyu kim alır. Alsa adama uydusunu nasıl teslim ederiz. Kim gidip onu oradan getirecek. Ayıp ayıp’’ diyor.
Kemal Derviş, ‘‘Komutanların tedirginliği altın hisse ile çözülür. Devletin yönetimdeki etkinliği korunur’’ diyor.
Bülent Bey, ‘‘Sayın Derviş acayip derecede haklıdır. Altın hisse diye bir şey var. O yetmezse platin hisse var. O da yetmezse platin üzerine pırlanta işlemeli hisse var. Devletin etkinliği bu yolla korunur’’ diyor.
İşte ben buna ‘‘devlet adamı’’ derim.
Bülent Bey, Süleyman Demirel'i bile gölgede bırakacak bir esneklik kazanmış.
Meselelerin tam kalbine iniyor ve neşteri vuruyor.
Helal olsun ona, helal olsun!
Bedelli ben olsam
HÜRRİYET Gazetesi bir süreden beri ‘‘Ben olsam...’’ adlı bir kampanya yürütüyor.
Türkiye'yi düşünen, duyarlı Türkiye vatandaşlarının ülkenin selamete çıkması için geliştirdikleri düşüncelerini aktarmaları için açılan bir platformun adı bu.
Oturup ülkenin sorunları için çözüm önerilerinizi Hürriyet'e yazıyorsunuz.
Hürriyet editörleri de bunları tasnif edip yayına hazırlıyorlar.
Katılım büyük.
İş zorlu.
Ancak ülke sorunlarının çözümü için vatandaşlardan gelen önerilerden biri diğerlerini ezip geçiyor.
Hürriyet'e gelen mesajlara bakılırsa, ülkenin kurtuluşu çok basit bir şeye bağlı:
Bedelli askerlik.
Şaka yapmıyorum.
Pek çok Hürriyet okuru, ülkenin meselelerinin bedelli askerliğin çıkarılması halinde çözülebileceğini bildiriyor. Buna yürekten inanıp inanmadıklarını bilemem.
Ama şimdilik önerileri bu.
Ülkenin gerçek kurtuluşuyla ilgili reçetelerini, bedelli askerlikle bu askerlik meselelerini hallettikten sonra düşünecekler anlaşılan.
Yani anlayacağınız, o siyasetçiye, bu hortumcuya, şu hırsıza kızıyoruz ama sadece kızmakla kalıyoruz.
Her zaman en küçük şahsi meselemiz bile, ülkenin her türlü çıkarının önüne geçiyor.
Her türlü yükümlülükten maddi bedellerle kurtulmaktan öte bir şey düşünmediğimiz müddetçe, daha çoook bedel öderiz!
Dinleyin ki fikrimi öğrenin!
TELEFON dinlenmesi vakayı adiye. Önceki gün dinlenmiş. Dün dinlendi. Bugün dinleniyor. Dinlenmeyen telefon yok. Ben de telefonunun dinlendiğinden emin olanlardanım. Bir halt bulacaklarmışçasına dinliyorlardır. Dinlesinler. Gizlim saklım yok. Her şeyim burada. Zaten telefonla konuşmayı sevmem, konuştuğum 10-15 saniye, onu da dinlesinler. Ama ben de telefonumu dinleyenlere karşı bir yöntem geliştirdim. O günlerde telefonumu kimin veya hangi kurumun dinlediğinden şüpheleniyorsam, iki cümle arasında o kurumun başındakine okkalı bir küfür sallıyorum. Dinleme kayıtları önüne her gittiğinde dinlediğine, dinleyeceğine pişman olsun ve hakkındaki fikrimi öğrensin diye...
Olmayacak şeyin fıkrası
OLACAK şey değil ya, Ecevit emekli olmuş. Rahşan Hanım'la birlikte Oran'daki evlerine çekilmişler ve mütevazı bir hayat sürmeye başlamışlar.
Ancak evin telefonuna bir sapık dadanmış. İlk günden itibaren günde 10 kere arıyor.
Telefon çalıyor, Bülent Bey açıyor, karşıdan bir ses, ‘‘Başbakan Bülent Ecevit'le görüşmek istiyorum’’ diyor.
Ecevit yanıtlıyor: ‘‘Beyefendi ben Bülent Ecevit'im ama artık başbakan değilim.’’
Bir, üç, beş her gün on kere aynı terane. Sonunda kibar Bülent Bey bile dayanamıyor, telefondakine, ‘‘Kardeşim sen manyak mısın? Yüz kere söyledim, ben artık başbakan değilim. Anlamıyor musun?’’ diyor.
Telefondaki yanıtlıyor:
‘‘Anlıyorum anlıyorum da, bunu duymak çok hoşuma gidiyor.’’
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Parkinsonlu Muhammed Ali'yi hálá ringe çıkarıp boks yaptırmaya çalışmadığımız zaman. M.Ç.
Paylaş