GEÇTİĞİMİZ günlerde yazdım, ‘‘Bülent Ecevit'i siyasette sırtlayan bütün dostları, yol ve dava arkadaşları, Bülent Bey'e küskün öldüler’’ diye.
Gerçekten de bakarsanız Bülent Ecevit'in ne partisinde ne de özel hayatında bir tek ‘‘eski dost’’u yok.
Her konuda ‘‘tutumlu’’ olan Bülent Ecevit çifti, dost konusunda son derece müsrif.
40 yıllık gece elbiseleri ve smokinleri sandıkta saklayıp atmayan Ecevit çifti, dostlarını ise pek saklayamıyorlar.
Şimdi sıra geldi Hüsamettin Özkan'a...
Ecevit'in sağ kolu, bastonu, badigardı, gölgesi Hüsamettin Özkan Ecevitler tarafından ‘‘persona non grata’’ yani istenmeyen adam ilan edildi.
11 yıldır her an Ecevitler'in yanında olan, bu ‘‘fazla’’ yakınlık nedeniyle alay konusu olup, bizim Serdar Turgut'un diline düşen Özkan, şimdi ‘‘uzaklaştırılıyor’’.
Fakat işin ilginci Ecevitler Özkan'ı ‘‘ittikçe’’Özkan ‘‘büyüyor’’.
Ecevitler'e göre Özkan'ın hatası hastalığında Ecevit'e sahip çıkmamak.
Oysa Özkan'ın tavrı baştan beri ne. Hep, ‘‘Ecevit bitince ben de siyaseti bırakacağım. Ben Ecevit için buradayım’’ diyordu.
Şimdi Ecevit ‘‘bitik’’ ama Ecevitler bunun farkında değil.
Özkan ise farkında. Ve Ecevit'in artık ülkeye zarar verdiğinin de farkında.
Bu yüzden de kendini Rahşan Hanım'ın altına ‘‘halı gibi’’ serenlerin boy hedefi.
Ama Rahşan Ecevit ve ‘‘halıları’’ bir şeyin farkında değil. Hedef olmak Özkan'a yarıyor, Rahşan'a değil.
Fakat bir şey kesin ki, Ecevitler bir kez daha bir ‘‘dost’’la yollarını ayırıyorlar.
Fakat bu kez ‘‘küskün giden’’ karşı taraf olmayacak gibi...
Sendeleyelim ama bir bebek gibi
YİNE ‘‘yalpalamaya’’ ve ‘‘saçmalamaya’’ başlayan Türk siyasetinde son günlerin tek ‘‘doğru lakırdısı’’Tansu Çiller'den geldi. Çiller ‘‘kaçan AB treni’’ni yakalamak için bir öneri getirdi.
‘‘Meclisi açalım ve AB için çalıştıralım.’’
Son derece doğru bir teklif.
Ecevit'in sağlığı, DSP içi kavga, koalisyonda uyumsuzluk gibi nedenlerle ‘‘bozulan moraller’’ ve ‘‘sarsılan dengeler’’ hepimizin gündemini ‘‘olumsuz’’ hale getirdi.
Yapmaya, ilerlemeye, büyümeye, yeni hedeflere koşmaya değil, aynen Ecevit gibi ‘‘ayakta durmaya’’ çalışıyoruz.
Türkiye sendeliyor. Ama büyümeye çalışan, geleceğe koşan bir bebek gibi değil, düşmemeye, ölmemeye çalışan bir ‘‘ihtiyar’’ gibi. Oysa bir bebeğin sendeleyerek yürümesi umut vericidir. Bir ihtiyarınki ise umut kırıcı. Biri her gün gelişir, düzelir, diğeri ise her gün daha kötüye gider.
Türkiye'nin sendelemelerini ‘‘umut verici’’ hale getirmenin tek yolu ise gündemi Avrupa Birliği'ne endekslemek.
Kavgalar olsun, tartışmalar, çekişmeler olsun.
Ama bir büyük Avrupalı Türkiye için.
Ayakta durmaya çalışan zavallı bir ülke için değil.
Üç büyükler çekilmeli
ÜÇ büyüklerin basketbol ve voleybol liglerinden çekilme kararı ‘‘son derece doğru’’ ama ‘‘geç kalmış’’ bir karar. Özellikle de basketbolda.
Türkiye'de basketbol liginde müessese ve kulüp takımları var.
Bunlardan ilki, tanıtımlarını yapmak ve medyada yer alabilmek için takım kuruyor, hem sosyal sorumluluklarını yerine getiriyor, hem de tanıtım yapıyorlar.
Reklam bütçelerinin bir bölümünü de buraya aktarıyorlar.
Kulüplerin ise tanınmak gibi bir derdi yok. Zaten gereğinden fazla tanınmış haldeler. Onlar sadece spor yapmak, yaptırmak ve sporu sevdirmek derdindeler.
Fakat bunu yapamıyorlar.
Çünkü ‘‘paraları yok’’.
Basketboldan bir gelir olmadığı için futboldan gelen paralar buraya aktarılıyor.
Ancak bu durumun sürmesi mümkün değil. Çünkü UEFA ve FİFA futbolun ekonomik gücünü arttırmak için ve futbolun finans havuzunu boşaltmamak için futboldan gelen paraların futbol dışına gitmemesi amacıyla yeni kriterler getiriyor. Bu durumda kulüpler futboldan gelen parayı başka yerlere aktaramayacaklar. O zaman da bu şubelerine para bulamayacaklar. Bu durum özellikle Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel'e defalarca aktarıldı.
Ancak Demirel sırtını müessese kulüplerine dayadığı için ‘‘kös dinledi’’.
Şimdi yumurta kapıya dayandı.
Herkeste bir panik. Çare? Elbette var. Ama bulmak isteyene.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Hak sadece değirmende değil, yargıda da olduğunda.