BEN Recep Tayyip Erdoğan'ın yerinde olsam ‘‘seçime katılmamın engellenmesini’’ kendimi aklamak için büyük bir şans olarak görürdüm.
Erdoğan hakkında verilen kararın haklı bir karar olduğunu düşündüğüm için yazmıyorum bunları.
Hukukun kişilere göre ‘‘eğilip bükülmesini’’ pek de sevmem.
Çünkü adaleti bir kez eğmeye başladınız mı, kimin nerede, ne zaman, ne kadar ve kimin için eğeceğini bilemezsiniz.
Bu durumda da ülkenin bel kemiği, omurgası kırılır.
Hukuksuzluk, değişmemiş bile olsa Tayyip Erdoğan'ın rejime vereceği zarardan daha fazlasını verir.
Ama bu durum ‘‘kendine güvenen’’ ve partisinin adının ‘‘AK’’ olarak telaffuz edilmesini isteyen birisi için şanstır.
Çünkü Tayyip Erdoğan'in şiir okuması artık yasalar önünde suç değildir ama Erdoğan hakkında ‘‘çok daha onur kırıcı’’ iddialar vardır.
Yolsuzluk, görevi kötüye kullanma, belediye ihalelerinde adam kayırma, haksız kazanç sağlama ve sağlatma gibi, pek de ‘‘fikir suçu’’ sayılmayacak iddialar vardır.
Bu iddialarla ilgili yargılamalar henüz başlamamıştır.
Ve Tayyip Erdoğan milletvekili seçilirse, dokunulmazlık şemsiyesi altına gireceği için hiçbir zaman başlamayacaktır.
Ve eğer Tayyip Erdoğan kendisine ‘‘isnat edilen’’ bu suçları eğer işlememişse yargılanıp beraat edecek ve bir sonraki seçimde ‘‘pırıl pırıl’’ bir adam olarak Meclis'teki yerini alacaktır.
Yok eğer bu suçlamalardan mahkûm olursa...
Eh, o zaman da ülke bu suçları işlediği sabit birinin yargılama gecikmesi nedeniyle başbakanlık koltuğuna oturmuş olmasından kurtulacaktır.
Bence Tayyip Erdoğan bir seçimlik gecikmeyi, aklanma fırsatı olarak görüp sevinmelidir.
No FT, no comment
FINANCIAL Times'in kehaneti doğruysa CHP bu kez de baraj altı. Çünkü okumadan ‘‘yorum yapılmayan’’ tek gazete olan FT, ‘‘Eğitimli Türkler CHP'ye oy verecek’’ demiş.
Bu tahmin doğruysa sizce CHP kaç oy alır?
NOT: Başlık Financial Times okumadan yorum yapmam anlamına gelen bir deyiştir.
Babalar ve oğulları
CHP'den aday olan iki siyasetçi, oğullarının ‘‘kulaklarını çekmişler’’.
Siyasetçi babalardan biri Kemal Derviş, diğeri Sefa Sirmen.
Oğullar ise ‘‘DJ Erol’’ ile işini bilmediğim ‘‘playboy’’ Mustafa Sirmen.
Çünkü Erol Derviş'in yaptığında ayıplanacak bir şey yok.
Genç adam ekmeğini kazanmak için DJ'lik yapıyor. Kulüplerde müzik çalıyor.
Yaptığı işin ayıplanacak bir tarafı yok.
Bu işten kazandığından ve ailesinin tahmin edilen gelirinden çok daha yüksek bir hayat standardına sahip olmayan bir genç.
Kızmak bir yana saygı duyduğum birisi.
Babasının konumundan faydalanıp, devletin ‘‘resmi DJ’’liğini yapmadığı sürece çocuğun yaptığı işte hiçbir mahzur yok.
Bu yüzden Kemal Derviş‘‘oğluna’’ haksızlık etmiş.
Kimse babasının yolundan gitmek, babası siyasetçi diye ‘‘molla olacak tarzda’’ takılmak zorunda değil.
Buna karşın Sefa Sirmen'in uyarısı son derece yerinde.
Çünkü Sirmen'in oğlu, bir belediye başkanı çocuğu.
Sirmen'in geçmişi, bugünkü geliri belli.
Oğlu ise bildiğimiz kadarıyla bir iş yapmıyor.
Zaten iş yapacak vakti de yok.
Küçük Sirmen sürekli ‘‘eğlencede’’.
‘‘Sonradan görme’’ sosyete playboyu, büyük takım futbolcusu veya ‘‘kara paracı’’ çocuğu kıvamında bir hayatı var.
Türkiye'nin en in kulüplerinde, beach'lerinde yanında Türkiye'nin en ‘‘pahalı’’ ve ‘‘havalı’’ kızlarıyla fink atıyor.
Çocuk denecek yaştaki bu oğlan babadan aldığı harçlık ile bu hayatı sürüyorsa ‘‘bravo’’ o babaya.
Allah her evlada böyle baba nasip etsin demek lazım.
Sefa Sirmen eğer oğlunun ‘‘basında bu şekilde malzeme’’ olmasını istemiyorsa bence harçlığını kessin.
Bu arada oğluna kaç para harçlık verdiğini ve değirmenin suyunun nereden geldiğini de söyleyiversin.
Cafe Puşkin
MOSKOVA'ya inince ilk işimiz Cafe Puşkin'i sormak oldu.
Gilbert Becaud'nun kalbini titreten Rus güzeli Nathalie ile baş başa saatler geçirdiği o ‘‘efsanevi’’ kafeyi.
Öğrendik ve gittik.
Müthiş bir atmosfer.
İşlemeli duvarlarda yaşanmış müthiş aşkların kokusu var gibiydi. Ve sonrasında acı gerçeği öğrendik.
Gilbert Becuad, hayatında bir kez olsun Cafe Puşkin'e gitmemişti.
Çünkü Becaud'nun Moskova'ya gittiği dönemde bir Cafe Puşkin yoktu.
Becuad konser için gittiği Rusya'da kendisine rehberlik eden güzel Nathalie'ye bir şeyler hediye etmek istemiş, ancak o dönemde Rusya'da herhangi birine hediye edilebilecek herhangi bir şey olmadığı için Nathalie'ye bir şey verememiş.
Ancak Fransa'ya dönüşünde o müthiş şarkıyı yazmıştı.
Ve şarkıyı duyan bir politbüro üyesi, Moskova belediye başkanını arayarak ‘‘Nerede bu Cafe Puşkin?’’ diye sorunca, eli ayağına dolanan belediye başkanı, boş bir binayı birkaç gün içinde Cafe Puşkin'e çevirerek, politbüro üyelerine burada bir yemek vermişti.
Becaud'nun hiçbir zaman gitmediği, hayal kafesi Puşkin işte böyle doğmuştu.
Natalie ise eskisi kadar güzel olmasa da zaman zaman Cafe Puşkin'e uğruyormuş...