Dost ya da düşman, önemli değil

BAZILARI, Ortadoğu'da sürmekte olan savaşa, ‘‘dostlarımız ve dost olmayanlarımız’’ gözlüğüyle bakıyor.

Tartışmalar da bu minvalde yürüyor.

Kimilerine göre Araplar dostumuz, onlardan yana olmalıyız; kimilerine göre ise İsrail dostumuz, onları tutmalıyız.

İşe bu açıdan bakanlardan ‘‘Arapların dostumuz’’ olduğunu söyleyenler yanılıyor.

Araplarla ortak tek yanımız, dinimiz.

Bunun dışında Arap ülkelerinde ‘‘düşman’’ denilince akla Türkler geliyor. Arap ülkelerindeki ‘‘kahramanlık ve şehitlik’’ anıtlarında hep ‘‘Türklere karşı savaşırken’’ şehit düşmüş Araplar ölümsüzleştiriliyor.

Biz, yüzyıllarca Osmanlı egemenliği altında kalmış ve bizden nefret etmiş olanları dostumuz zannediyoruz. Oysa onlar bizden ‘‘Osmanlı'nın torunları olduğumuz için’’ nefret ediyorlar.

İsrail'le ise hiç sorunumuz yok.

Tam aksine büyük dostluğumuz var. Hem yüzlerce yıldır.

Yani meseleyi ‘‘geçmiş’’le ilintilendirerek bakarsak, biz İsrail'e yakınız.

Dinden kaynaklanan yakınlığı ise, Arap kurşunu ve haçeriyle çöllerde can vermiş ‘‘Türk şehitlerine’’ sorun, onlar anlatsın.

Ama mesele o değil.

Mesele, bugün İsrail'in yaptığı hareketin, uluslararası kurallara, BM kararlarına, insan haklarına, Cenevre Konvansiyonu'na ve bilumum ‘‘kaidelere’’ aykırılığı.

İsrail bugün dünyanın bir numaralı ‘‘terörist devleti’’ halinde.

Bu terörü uyguladığı kişiler ister dostumuz olsun, ister olmasın, ister düşmanımız olsun ister olmasın, böyle bir muameleye maruz kalmayı hak etmiyorlar.

Mesele, bizim savaşan taraflardan hangisiyle dost olduğumuz değil, yaşanan insanlık dramıdır.

Bu tavrı İsrail'in ‘‘Kutsal Kitabı’’ hoş görse de, bu terörü mazur gösterecek ‘‘evrensel bir ahlak’’ yoktur.

Beni Türk yataklarına emanet etmeyiniz!


‘‘SEN Cumhurbaşkanımızın aldığı yatağı bırak da, ülkedeki diğer yolsuzluklara bak.’’

Bu içerikte pek çok mesaj aldım. Zannedersiniz ki, ben bu meslekte hiç yolsuzluk üzerine gitmemişim. Zannedersin ki, ben daha önce hiç cumhurbaşkanı eleştirmemişim.

Devletin zirveleri, bu köşedeki kadar hangi köşede sorgulandı? Her iktidarla iktidar olduğu gün eleştiri savaşına giren ben değil miyim?

Burada Demirel'i kıyasıya eleştirdiğim zaman alkış tutunlar, Sezer'e bir yatağın fiyatının fahiş olup olmadığını sormama tahammül edemiyor, hakaret dolu fakslar gönderiyorlar. Çünkü onlara göre Sezer iyi, Demirel kötü.

Bana bunları yazanlara soruyorum; aynı haberi öznesi farklı olarak yazsaydım, o zaman da bu tepkileri gösterecek miydiniz? Yani ‘‘Cumhurbaşkanı Demirel, Çankaya Köşkü'ne 20 bin dolara yatak aldırdı’’ deseydim, bu kez kızılan yine ben mi olacaktım, yoksa Demirel mi?

Doğrular, öznelere göre mi değişiyor?

Ben demiyorum ki, Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ne 20 bin dolarlık yatak yakışmaz. Ben diyorum ki, Sayın Sezer samimi olsun. Bir yandan lamba söndürerek tasarruf yapıyormuş gibi görünüp, bir yandan 20 bin dolarlık yatak almasın.

Sadece o kadar mı? ‘‘Yerli Mallar Haftası'nı tekrar kutlayalım’’ çağrısı yapan Ahmet Necdet Sezer değil mi? Yerli Mallar Haftası düzenlemek isteyen kişinin, gidip İtalyan malı yatak alması normal mi? Türkiye, mobilya yapamayacak kadar aciz bir ülke mi?

Katalogdan beğenmişler.

Katalogdan beğenip, aynısını Ankaralı bir mobilyacıya yaptırmak çok mu ayıp olurdu? Türkiye'nin en ağır krizinin başlangıç günlerinde, esnaf kan ağlarken İtalyan mobilya aldırmakla, aynı günlerde Yerli Mallar Haftası önermek sizce yan yana geliyor mu?

Bu ülkeyi kuran insan, Türk hekimlerine güven vermek için ‘‘Beni Türk hekimlerine emanet ediniz’’ dedi ve bu sözünü kanıtlamak uğruna Türk hekimlerinin elinde öldü.

Yerli Mallar Haftası isteyenin, kendini Türk yatağına emanet edememesini ve bir yatağı bence fahiş bir paraya devlet kesesinden almasını normal buluyorsanız, size diyeceğim hiçbir şey yok. Ama ben yazarım kardeşim. Arkasına türlü anlam sığdırmaya kalksanız da, binlerce hakareti yağdırsanız da yazarım.

Çünkü ben ‘‘özne’’ye göre yazmıyorum.

Ben ahlaklıyım...

Parayı nasıl alacağız?


EROL Sabancı, ‘‘Batan bankaların paraları, bankaları batıranların yakınlarının cebinde’’ diyor.

İyi diyor.

Bankaları batıranlar birer ikişer serbest kalıyor.

Bu adamları içerde çürütmekten yana değilim. Bana faydası yok. Ama bu paraların da bunlardan bir şekilde alınması şart.

Şimdi ne olacak?

Yoksa bizim milyarlarca dolara bir sünger çekilecek ve bunlar yavaş yavaş yurtdışındaki bankalarda bulunan hesaplarından yine onların cebine mi akacak?

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Gerçek namusun adamına göre muamele yapmamak olduğunu aptallar bile anladığı zaman.
Yazarın Tüm Yazıları