Dolar bazında yıllık yüzde 50

KEMAL Derviş'in ‘‘sıcak para’’ uyarısına Ankara Ticaret Odası'ndan destek geldi. ATO bu konuda bir de hesap yapmış.

2001 yılı ekim ayında, yabancı bir yatırımcı, elinde bulunan 1 milyon doları, dönemin dolar kuru olan 1 milyon 590 bin liradan bozdurup, eline geçen 1 trilyon 590 milyar lirayı, ortalama yüzde 65 faizle bankalarda değerlendirmeye başladığında, 18 ay sonra bu parayı 4 trilyon 100 milyar liraya çıkarabiliyor. Bu para, doların 1 milyon 590 bin lira olduğu nisan 2003 tarihinde dolara çevrildiğinde, yatırımcının eline 2 milyon 578 bin dolar geçiyor.

Buna göre 1 milyon dolarla Türkiye'de 18 ayda dolar cinsinden yüzde 157.8 para kazanabilen bir spekülatör, ayda net 87 bin 670 dolar, günde 2 bin 922 dolar, saatte 122 dolar para kazanıyor. Bir spekülatör, Türkiye'de yaklaşık 7 günde elde ettiği rant gelirini Amerika'da ancak 1 yılda elde edebiliyor. Cuma günkü yazısında Ercan Kumcu sıcak paranın Türk vatandaşlarının parası olduğuna değiniyor ve önemsemiyordu.

Önemse veya önemseme, ne fark eder ki!

Sonuçta ortada bir kez daha ‘‘sağlıklı olmayan’’ bir yapı var.

Eğer bir ülkede dolar bazında yıllık yüzde 50 faiz alabiliyorsanız, o ülkenin ‘‘sağlıklı’’ bir ekonomik düzen tutturduğunu söyleyemezsiniz.

Encan Kumcu'nun ‘‘O para Türk vatandaşlarının’’ demesi bana yanlış hatırlamıyorsam 1996 yılında tanıştığım Vova adında bir Rus bankacıyı hatırlattı.

Bir yemekte tanıştığım Rus'a ne iş yaptığını sormuştum.

‘‘Bankam var’’ dedi.

‘‘Büyük mü?’’ diye sordum.

‘‘Büyük. 500 metre kare var’’ dedi.

‘‘Kaç şuben var’’ diye sordum.

‘‘Bir şube Moskova'da başka yok’’ dedi.

‘‘Nasıl bankacılık yapıyorsun?’’ diye sordum.

‘‘Dolar topluyorum’’ dedi.

‘‘Ne faiz veriyorsun?’’ diye sordum.

‘‘Yüzde 80 veriyorum’’ dedi.

Şaka gibi ama dolara veriyordu.

‘‘Nasıl verebiliyorsun bu faizi?’’ diye sordum.

‘‘Bazen veremiyorum’’ dedi.

‘‘Veremeyince ne yapıyorsun?’’ diye sordum.

‘‘Bankayı kapatıp yenisini açıyorum’’ dedi.

Sonuçta bir ülkede birileri eğer dolar bazında yıllık yüzde 50'lere yaklaşan faiz alabiliyorsa, birileri bunu kaybediyor demektir.

Bu kaybeden büyük ihtimalle Türkiye'nin ta kendisidir.

Yolu izi belirsiz Avrupa kenti İstanbul


YEREL yöneticilik farklı bir iştir. Bir kenti, bir ilçeyi, bir beldeyi yönetmek büyük sorumluluk ister. Yönetilen yerde yaşayan insanların yaşamlarını paylaşmayı gerektirir.

Günlük güçlüklerini görmek, bilmek ve onları azaltmaya yönelik hareket etmektedir başarılı yerel yöneticiliğin sırrı. Başta İstanbul, Türkiye'deki yerel yöneticiler arasında bunu yapabilen kaç kişi var acaba. Kenti yönetenler, kentte yaşayanları rahat ettirmek için değil, rahatsız etmek için iş yapıyorlar gibi bir izlenim ediniyorum zaman zaman.

Örnek mi?

Binlerce.

Son örnek Ihlamur'daki yol inşaatı. Topu topu iki, üç yüz metrelik yol yenileniyor.

Yol aylardır kapalı.

Medeni bir ülke belediyesinin 1 haftada halledeceği iş İstanbul'da aylardır sürüyor. Vatandaş mağdur. Yollar arapsaçı.

Bu arada bu yol inşaatı sürerken alternatif yollara bir yönlendirme de yok. Bilmeyen gelip kaybolsun diye umuyorlar.

Bugünlerde Ihlamur. Dün başka bir yerdi, yarın bambaşka bir yer böyle olacak. Kapanan, yıkılan, keyfe keder değişen yollar.

Avrupalıyız diyoruz.

Avrupa kim biz kim.

Gazetelerde ilanlarda lüks otomobiller var. Hani ‘‘Navigasyonlu’’ diye yazan. Bilgisayarla yol bulma sistemli.

İstanbul'da çalışmıyor.

Sözde Avrupalısın, ama en büyük, en Avrupalı kentinin yolu izi bilgisayar ortamına taşınamayacak kadar düzensiz. Tam bunları düşünürken Gülhane Parkı'nin önünden geçiyorum. Turizm sezonu başlarken, Arkeoloji Müzesi'nin de girişi olan parkın kapısı kapalı.

İnşaat sürüyor.

Üzülüyorum.

Zor iş bu ülkede yaşamak. Çok zor...

Oyun izni


YARIN yazı yok sevgili okurlar.

Zeynep'le birlikte iki günlük bir tatile çıkıyorum. Bir gün için onunla oynamayı yazı yazmaya tercih edeceğim.

Aslında galiba kız babalarına birkaç yıl ‘‘babalık izni’’ vermek gerekiyor, ama...

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Ağzından çıkanı kulağı duymayanlar, bunun sorumlusu olarak gazetecileri görmediği zaman.
Yazarın Tüm Yazıları