Aaaa, inanmam.
İzlemeliydiniz...
Televizyonunuzun sesini açmadan şöyle bir baksaydınız.
Gerçi ben sesi açık bir televizyonda izledim ama asıl önemli olan görüntüydü.
Dışişleri Bakanı
Gürel, Avrupa Birliği'nin Türkiye için hiç de önemli olmadığını anlatırken, biraz sinirim oynadı ama görüntünün komikliği bana bunu bile unutturdu.
Dışişleri Bakanımız Ankara'da bir basın toplantısı yapıyor.
Konu tamamen siyasi.
Sorular da öyle.
Ve Dışişleri Bakanı
Gürel'in yanında bir
‘‘hanımefendi’’ var.
Hoş, bakımlı, şık bir kadın.
Bizim yazı işleri müdürü
Doğan Satmış'a soruyorum,
‘‘Doğan kim bu hanım? Müsteşar olarak Gürel atadıysa, bravo... Yoksa büyükelçi falan mı?’’
Doğan anlamıyor.
‘‘Hangisi?’’ diyor.
Ekranda parmağımla gösteriyorum.
‘‘Tanımıyor musun?’’ diye soruyor.
‘‘Bütün Dışişleri personelini tanımak zorunda mıyım? Sen beni Dışişleri muhabiri sandım galiba?’’ diyorum.
‘‘O hanım Dışişleri'nde çalışmıyor. En azından bizim Dışişleri'nde çalışmıyor. Ama bir süre önce Fransız Dışişleri'nden maaş aldığı doğru’’ deyince uyanıyorum.
Dışişleri Bakanımız
Şükrü Sina Gürel basın toplantısı yaparken yanında oturan kişi, uğruna ilk eşini boşadığı yeni eşi. Fransa Büyükelçiliği'nin eski tercümanı.
Yeni Bayan Dışişleri Bakanı.
‘‘İyi de, Bakan'ın basın toplantısında ne işi var?’’ diyorum.
Doğan, ‘‘Yanında olmadığı zaman Şükrü Sina Bey rahat edemiyormuş. O yüzden hep böyle birlikte dolaşacaklarmış’’ diyor.
Ben ise gerçeği biliyorum.
DSP'de genel başkan olmanın formülü bu.
Refikanızla sürekli el ele dip dibe olacaksınız.
Ne de olsa ailenizin partisi. Daha doğrusu
‘‘karı-koca’’ veya
‘‘koca-karı’’ partisi...
Formula 1 için hükümete teşekkürler
1980'lerin ortasından beri Türkiye'de Formula 1 yarışlarının organize edilmesi rüyasını gören biri olarak çok ama çok keyifliyim.
Çok yaklaştığımız ve
Bernie Ecclestone'u bile ikna ettiğimiz bir anda, bu işi siyasi belirsizlik nedeniyle elimizden kaçırmak üzereydik.
Çünkü istifalarla sarsılan, seçim telaşına düşen hükümet, Formula 1 konusunu düşünecek halde değildi.
Oysa bu iş için siyasi destek şarttı.
Geçen hafta Formula 1 komitesinden bir dostumla, bu durumun çok aleyhimize olacağını konuşuyorduk.
Ama bir mucize oldu.
Hükümet bu konuyu ele aldı. Almakla kalmadı, olaya sahip çıktı.
Bütün eksiklikleri tamamlama kararı verdi.
Ve artık 3 yıl sonra Türkiye'de bir Formula 1 yarışı düzenlenebilecek.
Şimdi sıra geldi pist yapımına ve tabii pistin nereye yapılacağına.
İstanbul, İzmir, Antalya ve bir de Kırşehir galiba.
Ben size açık söyleyeyim.
Benim gönlüm Antalya'dan yana da olsa, ikinci seçenek İzmir gibi görünse de, bu işin olacağı yer İstanbul'dur.
Çünkü FOA için pazarlanabilecek yer Türkiye değil, İstanbul..
Nasıl ki Rusya'da Moskova, Çin'de Bejing, bilemediniz Şangay olacaksa, Türkiye'de de İstanbul olacaktır.
İstanbul Türkiye'nin ötesinde bir imajdır. Üstelik de, İstanbul'un zengin turisti çekebilecek potansiyeli böylelikle daha güçlenecektir.
O yüzden bu işin oluru İstanbul'dadır.
Kimse fazla heveslenmesin.
Boşu boşuna da kavga etmesin.
Metaş işçileri Paşabahçe'ye destek versin mi?
UZANLAR'a ait yayınlar,
‘‘kara para aklama şüphesi’’ nedeniyle,
Uzan Ailesi'ni ve Telsim'i Mali Suçlar Araştırma Kurulu'na şikáyet eden İş Bankası'nı affetmiyorlar.
Bu nedenle de, İş Bankası iştiraklerinden Paşabahçe Şişe Cam Fabrikası'nın kapatılması ile ilgili haberleri İş Bankası'yla işçileri karşı karşıya getirecek bir tarzda ve sanki kendileri işçi emekçi dostuymuş gibi veriyorlar.
Keşke öyle olsalar. Ama alakası yok.
Metaş'ı aldıktan sonra devre dışı bırakıp binlerce işçiyi sokağa dökenler kendileri, TOE'yi alıp kapatıp binlerce aileyi aç açık bırakan yine kendileri.
Özelleştirme ile aldıkları işyerlerinden binlerce kişiyi çıkaranlar yine kendileri, yani
Uzanlar.
Şimdi işçiye sahip çıkıyorlar.
Aslında işçi umurlarında değil.
Yurtdışına
‘‘karanlık para transferi’’ yapmalarını engelleyen İş Bankası'nı yıpratmaya çalışıyorlar.
Ama işi bilenler için sadece ve sadece komik oluyorlar.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
En sıkışık anda bile öncelikleri karıştırmadığımız zaman.