AVRUPA Birliği'ne ‘‘karşı çıkan’’ ama bunu ‘‘açık açık’’ söylemekten imtina eden çevrelerin sığındığı önemli bir kozları var:
‘‘Ulusal egemenliğin devri.’’
Avrupa Birliği'ne girersek egemenliğimizi devredecekmişiz, biz bu egemenliği ne pahasına kazanmışız, AB yanlıları bunun farkında mıymış!
Ben bu ‘‘bahaneye’’ gülüyorum.
Çünkü bu bahane arkasına sığınanların devrine karşı çıktıkları şey, ulusal egemenlik falan değil.
Onlar Türkiye'de ‘‘hukuksuzluk’’ nedeniyle elde ettikleri ‘‘bireysel egemenlikleri’’ veya ‘‘standart dışı hukukumuz’’ nedeniyle var olan ‘‘kurumsal egemenlikleri’’ elden gidecek diye korkuyorlar.
Eğer hukukumuza bir Avrupa Birliği normu gelirse, Türkiye'de kimi ‘‘bürokratların’’ egemenlik alanı daralacak.
‘‘Kimilerinin’’ söz hakları azalacak.
Hatta kimilerinin hiç kalmayacak.
Herkes ‘‘hukuki çerçevesine’’ çekilmek zorunda kalacak.
Eldeki ‘‘bireysel veya kurumsal’’ egemenlikler elden gidecek.
Yıllardır ince ince oyularak kazanılan ‘‘hinterland’’lar elden gidecek, en azından ‘‘daralacak’’.
Yetkiler ‘‘yasayla’’ sınırlanacak.
‘‘Güç odakları’’ oluşamayacak.
Avrupa Birliği'nden ‘‘korkanların’’ söyleyemedikleri asıl gerekçe bu.
Ulusal egemenlikten kastettikleri, aslında ‘‘ulusa egemenlik’’.
O nedenle ‘‘ulus’’ çok istese de, Avrupa Birliği'ni isteme hakkını kullanamıyor.
Kullandırtmıyorlar.
Kimsenin şüphesi olmasın ki, kolay kolay da kullandırtmayacaklar.
Çünkü onların ulusal egemenlik dedikleri, kendi egemenlikleri.
Kolay kolay devretmezler.
Sezer koltuğu doldurmaya başladı
CUMHURBAŞKANI Ahmet Necdet Sezer giderek görevine ısınıyor.
Son Kazakistan gezisinde bunun izlerini gördük.
‘‘Çekingen ve içe kapanık’’ adam gidiyor, yerine ‘‘dirayetli vesözünü bilen’’ bir adam gelmeye başlıyor.
En azından intiba bu yönde.
Değişim olumlu.
İhtiyaç duyulan adam bu.
Avrupa Birliği için liderler zirvesi de Sezer'in bu yöndeki değişimini gösteriyor. Sezer hem toplantıyı düzenliyor, hem de bütün ‘‘zorlamalara rağmen’’ çerçeveyi belirliyor.
Çiller'in ‘‘şımarıklıklarına’’ zirveyi kurban etmiyor.
Tavrını net koyuyor.
Sezer'in giderek koltuğunu doldurduğunu izliyorum.
Çok da ‘‘keyif’’ alıyorum.
Kalmayan Müzik
KÜLTÜR Bakanı İstemihan Talay yine yapacağını yaptı. Kalan Müzik'in ‘‘yapımcı belgesi’’ iptal ediliyor.
Oysa ‘‘gerçek anlamda’’ kültür hizmeti veren ender yapımcılardan biriydi Kalan Müzik ve patronu Hasan Saltık.
Satmayacağını bile bile kıyıda köşede kalmış müzikleri bulup çıkardı. Unutulmaya yüz tutmuş, yerel, bölgesel ezgileri topladı.
Bugün arşivimde çocuklarım için saklamaya değer 10 CD'den en az 3'ü onun delicesine yaptıklarıydı. Ve anlamsız bir biçimde belgesi iptal ediliyor. Neymiş, yayınladığı bir CD'de Kültür Bakanlığı ile yaptığı sözleşmeye bağlı kalmamış.
Ceza:
Belge iptali.
Olacak iş değil.
Sözleşmeyi iptal edersin. Cezası varsa uygularsın. Tazminatı varsa alırsın ama belge iptali ne demek.
Bayındırlık Bakanlığı ile iş yapan yüzlerce firma var.
Hepsi bakanlıkla davalık. Bir tanesinin bile belgesi iptal edilmiyor.
Müzik yapımcısının günahı ne.
Kültür Bakanlığı sözleşme ihlaline tepki gösterip, hakkını aramakta haklıdır. Ama gerçek bir ‘‘yayıncının’’ belgesini iptal etmek yakışıksızdır.
Bir yandan Kopenhag kriterleri diyoruz. Diğer yandan böyle haltlar yiyoruz.
Yazık!..
Hani suçtu Süleyman Bey
ESKİ cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanı Sezer'in düzenlediği zirveden ‘‘Bir şey çıkmaz’’ diyor. Bunu da açık açık beyan ediyor. Zaten ‘‘bir şey çıksa’’ Demirel hasedinden çatlar. Hatırlıyorum da, yıllar önce Demirel böyle bir zirve düzenlemiş ve bu zirveden hiçbir sonuç çıkmayınca ben de bir televizyonda ‘‘Zirveden zırva çıktı’’ demiştim. Demirel de bu sözümü Cumhurbaşkanı'na hakaret olarak algılayıp RTÜK'e şikáyet etmişti ve televizyon kanalı 1 gün kapatılmıştı. Şimdi de ben Demirel'i aynı gerekçeyle RTÜK'e şikáyet ediyorum. Sıra Demirel'in en azından 1 gün kapatılmasında.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kendi üç günlük ihtiraslarımız için çocuklarımızın geleceğine ipotek koymadığımız zaman.