Derviş'inki zor çamaşır

DERVİŞ'in işi zor. O bu zor işin içinden çıkmaya çalışırken, ne yazık ki bir miktar da puan kaybediyor.

Acele etmeden, sağlam bir yapıyı oluşturmak için çalışması ve bu yolda hálá umutlu olması, ne yazık ki, kamuoyunda ‘‘olumlu puan’’ almasına yetmiyor.

Bu durum, ortalama Türk insanının gözünde kararsız, ne yapacağını bilmeyen, üç yere mavi boncuk dağıtan adam konumuna düşmesine neden oluyor.

Oysa onun derdi, seçime AKP'ye rakip olabilecek, çağdaş bir yapı ile gitmek.

Ve mümkünse bu yapıyı seçimden birinci parti olarak çıkarmak.

Zor bir uğraş.

Pek çoklarına göre beyhude.

Büyük bir çoğunluk Derviş'in yanına İsmail Cem ve birkaç işe yarar adamı daha alıp CHP'ye girmesini istiyor.

Bu pek çok kararsızı rahatlatacak.

Ama Derviş'in bir numaralı destekçisi Celal Doğan, Baykal ile konuşmuyor.

Cem CHP'ye dönüşü mağlubiyet olarak görüyor.

Derviş ise CHP ile birlikte 1. parti olmayı zorlayacaklarını, Yeni Türkiye ile barajı belki aşacaklarını biliyor.

Derviş yıkıyor, yıkıyor, çamaşır beyazlamıyor.

Kemal Bey de griye çalan bir gömlekle seçim meydanlarına inmek istemiyor.

Haklı da.

Kendisi öylesine beyaz ki!

Korkum, o beyazlık uğruna seçim günü ‘‘Ayşe Teyze cıırrrt’’ olması...

Turist Cem el Uzan

CEM Uzan'ın ‘‘Arap’’ olduğu aklınıza gelir miydi?

Öyleymiş.

Sarı saçlı, mavi gözlü bir Arap.

Ürdün vatandaşı.

Eski Kraliçe'den sonra en sarışın Ürdünlü.

Ürdün resmi gazetesi ve Amerika'daki mahkemede kendi ifadeleri Uzanlar'ın ‘‘Ürdün vatandaşı’’ olduklarını kanıtladı.

Bu durum ortaya çıkınca da, zevat vatandaşlıktan ‘‘şutlanıyor’’.

Çünkü Türk vatandaşlığı üzerine bir vatandaşlık almak için izin almanız gerek.

Almadınız mı şut!

Aynen Merve Kavakçı gibi.

Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre Cem Uzan artık Türkiye'de turist.

Turist Ömer'den sonra Ürdün vatandaşı turistimiz ‘‘Cem el Uzan’’.

Artık o da yazları Türkiye'ye gelen Arap turistler gibi Sarıyer'de bir ev kiralayıp, akşamları ailece Tarabya Parkı'nda gezer...

Stadı değil zekánızı deneseydiniz

ÇOK değil ama biraz zeká her zaman ‘‘faideli’’ bir şeydir. Değerini ‘‘hiç olmadığı’’ zaman anlarsınız.

Çarşamba akşamı, Galatasaray sayesinde bütün Türkiye'nin anladığı gibi.

Aylar önce Olimpiyat Stadı'nda maç oynamanın imkánsız olduğunu, nedenleriyle burada anlattım.

Anlamadılar.

Hatta bana bu stadın ne kadar iyi olacağını anlattılar.

Ve ‘‘ne kadar iyi olduğunu’’ gördük. Yüz binlerce kişiyi mağdur ettiler. Adına da ‘‘deneme açılışı’’ dediler. Şimdi eminim ki, ‘‘Denemeydi’’ deyip işin içinden çıkmaya çalışacaklar. Uzay araçlarının, yeni otomobil modellerinin, uçakların ve akla gelen her şeyin artık bilgisayarda denendiği çağımızda, taraftarı ve güzergáhı kullananları rezil ederek neyi denedilerse!

Oysa bilgisayara falan gerek yok, biraz ‘‘zeká’’ ile basit bir hesap yapılabilirdi.

Stat 80 bin kişi. Satılan bilet 79 bin.

Bunlar stada uçarak gelemeyeceklerine, stada gelen tren yolu, metro gibi bir başka ulaşım aracı olmadığına göre karayoluyla gelecekler.

Bunların 20 bini otobüsle erkenden gelse (gelemez ya, geldi diyelim), 10 bini yürüyerek gelse (gelemez ya geldi diyelim), kalır 50 bin kişi.

Bunların da ortalama Galatasaray taraftarı gibi ekabir olmadığını ve 5 kişinin bir otomobille geldiğini düşünürsek eder mi 10 bin otomobil. Bu 10 bin otomobilin her biri 5 metrelik bir alana itiş kakış park etse eder mi 50 bin metre. O da eder mi 50 kilometre.

Statla Mecidiyeköy arasındaki mesafe 30 kilometre.

İki sıra park etseniz araçlar Mecidiyeköy'e kadar dizilecek. Son gelen 25 kilometreye aracını park edip yürüyecek. Otobandan gelenlerin tek şeritli bir yola indirilmesinden doğan ıstırabı da buna ekleyin.

Zekásızlık ortaya çıksın.

Otoban bağlantısı yapılmamış, raylı sistemin henüz ulaşmadığı, trenin raylarının döşenmediği bir satatta maç yaparsanız olacağı budur.

Kabahat statta değildir. Kabahat kafadadır.

Kabahat böyle bir denemeyi yapandadır.

Bu deneme binanın 20. katından atlayıp uçmayı denemekten daha aptalcadır.

Orada rüzgár falan bir mucize yaratabilir.

Burada böyle bir mucize bile beklenemez.

Kabahat sadece ‘‘hesap bilmeyen’’ Galatasaray yönetimi ve Olimpiyat Komitesi'nde değildir. Belediye'den, Emniyet'e herkes bu maçta sınıfta kalmıştır.

Kalınan dersin adı ise ‘‘zeká’’dır.

Allah'tan kışın açılmadı

ALLAH tarafından Olimpiyat Stadı'nın ‘‘deneme açılışı’’ kışa rast gelmedi. Alimallah tarihimize ‘‘2. Sarıkamış Vakası’’ olarak geçerdi.

Düşünsenize, karlı ve soğuk bir havada araçlarında ve stadı çevreleyen tepelerde mahsur kalarak donmak suretiyle binlerce Galatasaray taraftarı ölebilirdi.

Karşılaşmanın güzel bir yaz gününde yapılmış olması şanstır. Böyle bir durumda en fazla birkaç taraftarın sıcaktan beyni sulanmış olabilir ki, bu da onların ilerde Galatasaray'a yönetici olup, yeni olimpiyat stadı açılışları yapmalarına imkán sağlar..

NOT: Ali Sami Yen boyutlarında yapılmış olan bayraklar, Olimpiyat Stadı'nda çok komik oldu. Galatasaray yönetimi, büyük stadın sadece bir kapasite değil, yeni bir tribün konsepti olduğunu anlamışlardır umarım. İlk günden beri söylediğim gibi Galatasaray bu statta oynamak için üste para almalıdır. Bu kepazelik ancak böyle çekilir.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Benim çocuğumun geleceği, üç paralık adamların ve kadınların propaganda malzemesi olmadığı zaman.
Yazarın Tüm Yazıları