Derviş siyasetin jokeri oldu

MHP çekilir mi, çekilmez mi, hükümet ne olur, ne olmaz?

Hafta sonu bu tartışma ile geçti.

Durum henüz net değil.

Ama görülüyor ki, AB meselesi AKP dışındaki muhalefetin de goygoyuyla, tam bir iç politika meselesi haline geliyor.

Gelmeli mi?

Bence mahzuru yok.

Seçim bir AB referandumu olarak yapılabilir.

ANAP, CHP, DSP, AKP AB’den yana.

MHP AB’ye karşı.

DYP ve SP ise ‘ne idüğü flu’.

MHP çekilir ve bir seçim havasına girilirse, solda iki isim önem kazanacak.

Biri İsmail Cem, diğeri Kemal Derviş.

Post Ecevit dönemde DSP diye bir partinin kalabilmesi için tek formül var.

Başına İsmail Cem’in geçmesi.

Haklı veya haksız bu halk Cem’i seviyor.

Ecevit’in kişisel oyu artık olmayacağına göre, DSP seçime başında İsmail Cem’le girerse mevcudiyetini korur.

Aksi halde DSP biter.

Kemal Derviş ise ‘kendi farkında olamasa da’ çok önemli bir siyasi figür.

Ve altında yüzde 5 ila yüzde 10 arası bir oy potansiyeli ile dolaşıyor.

Bu şu demek; Derviş’in gireceği parti oyunu en az 5, en çok 10 puan artırır.

Üstelik Derviş’in bu artışı sağlamak için ‘genel başkanlık’ sıfatına da ihtiyacı yok.

Varlığı yeter.

CHP’nin oyu ‘kendi kendine’ artarken, Kemal Derviş’in CHP’ye girmesi bu partiyi uçurur.

Siyaseti bilenler, ‘Deniz Baykal Kemal Derviş’i kahvaltıda yer’ diyorlar ama ben o kanaatte değilim.

Derviş çok akıllı ve şimdiye dek kimse yiyemedi.

Tam aksine ‘yiyen’ oldu.

Belki de, Derviş’in CHP’ye girmesindeki tek engel de bu.

CHP Derviş jokerini alıp kullanmazsa, DSP İsmail Cem-Kemal Derviş ikilisiyle ‘çift okey’e dönebilir.

Ben gidişattan memnunum.

Halkın ‘çok istediği’ AB önünde durulmayacağı ortaya çıktı. MHP bile ‘şerefli bir ricat’ peşinde.

Günler güzel şeylere gebe.

Muhabir kılıklı teröristler


UZAN Grubu’nun açtığı binlerce davadan bir bölümü için ifade vermek üzere cuma günü Şişli Cumhuriyet Savcılığı’na gittim.

Savcılıkta ifade veriyorum, kapıda bir ‘şerefsiz’, elinde fotoğraf makinesi, gazeteci kisvesinde ‘çaktırmadan’ içeriyi dinliyor.

Yakalandı, uzaklaştırıldı. Sözde gazeteciymiş.

İşim bitti kapıya indim.

Karşımda 5 adet kamera. Ve bir grup adam.

Tamamı Uzanlar’ın.

‘Bir açıklama’ istediler. Yaptım.

‘Gazeteci olarak yerel ve uluslararası dolandırıcılarla, kara paracılarla, hortumcularla mücadelemi sürdürüyorum’ dedim.

Uzaklaşıyorum, birisi kamerasını sırtıma indirdi.

Zaten ‘arızalı’ sırtım, acıyla döndüm.

‘Ne yapıyorsun?’ dedim.

‘Abi emir kuluyuz’ dedi.

Acınacak halde bir zavallı.

‘Canın sağ olsun’ dedim, otomobile yöneldim.

Bu arada kameraman kılıklı badigardlar tarafından tartaklanıyorum sürekli.

Kapıyı açtırmıyorlar.

Birisi mikrofonu uzattı.

‘Bu yazıları yazmak için emir mi aldınız?’ dedi.

‘Evet’ dedim. ‘Emir aldım.’

Patron köpeğinin yüzü güldü.

‘Emir aldım. Babam bana ‘Oğlum, insanların kanını sömüren alçaklarla mücadele edeceksen bu mesleğe gir. Şerefsizlerle kavga edeceksen bu mesleği yap. Bir baba olarak sana bunu emrediyorum’ demişti. Bu emri hayatımın sonuna kadar unutmayacağım’ diye devam edince gülücüğü kayboldu.

Zaten o sırada saldırıya polisler müdahale etti ve otomobilime binip uzaklaştım.

Ama bilsinler ki, beni yıldıramazlar.

Mesnetsiz binlerce dava da açsalar, beni her gün mahkemelere gidip ifade vermek zorunda bıraksalar da, devam ederim.

Karşımdakinin adı, serveti, ruhunun ne kadar aşağılık olabileceği beni hiç ilgilendirmez.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Can malın yongası yapılmadığı zaman.
Yazarın Tüm Yazıları