CUMHURBAŞKANI Ahmet Necdet Sezer'in siyasete koyduğu ağırlığın farkında mısınız?
Yılların kurt siyasetçisi Süleyman Demirel bile, cumhurbaşkanı olduğu dönemde dışında kaldığı siyasette bu kadar etkili ve belirleyici olmamıştı.
İlk yılların acemiliğini giderek üzerinden atan Sezer, siyasette giderek ‘‘belirleyici’’ bir faktör oluyor.
Hem de çok kritik anlarda.
Sezer'in siyasetteki ilk etkisi Kemal Derviş'in ‘‘siyasi tercihini yapacağı’’ günlerde kendini göstermeye başladı.
Yeni Oluşum ‘‘tam gaz’’ giderken, Kemal Derviş Başbakan Ecevit'e istifasını verdi.
Gideceği adres belliydi.
İsmail Cem ve Hüsamettin Özkan'ın yanı.
Cumhurbaşkanı hemen devreye girdi.
Hem Derviş, hem de Başbakan'la görüşüp istifayı geri aldırttı.
Ülkenin selameti söz konusuydu.
Ama bir şey daha söz konusuydu.
Siyasetteki bölünmüşlüğün artması.
Derviş'in Yeni Oluşum'a (sonra Yeni Türkiye oldu) katılması ile CHP kuvvetle muhtemel baraj altına inecek, YTP ise barajı biraz aşacaktı. En az yüzde 8-9'luk bir kayıp olacak, bunun parlamentoya yansıması daha büyük bir kayıpla gerçekleşecekti.
Cumhurbaşkanı istifayı engelledi. Ortam soğudu ve ‘‘akil’’ eller Derviş'i CHP'ye kazandırdılar.
Böylelikle siyasette AKP karşısında yeni bir ‘‘cazibe merkezi’’ oluştu.
Bu Cumhurbaşkanı'nın siyasete ilk görünen ‘‘gizli’’ müdahalesiydi.
Sonrasında Sezer sık sık ‘‘balans ayarı’’ sayılabilecek açıklamalar yaparak ‘‘şirazesinden çıkan’’ siyasetçileri ‘‘hizaya sokmaya’’ çalıştı.
Bunu önemli ölçüde de başardı.
Ancak son küskünler hareketi ve Yılmaz'ın çıkışları ile dengeler iyiden iyiye bozulunca Edirne'den ‘‘müthiş’’ bir çıkış yaptı:
‘‘Gerekirse parlamentoyu feshederim.’’
Türkiye çok cumhurbaşkanı gördü ama bu kadar ‘‘altı okka’’ cumhurbaşkanı az gördü.
Seçimi erteleme çalışmalarının sıradan vatandaşta yarattığı infiali, sisteme verdiği zararı ve parlamenter rejime yönelik öfkeyi artırdığını gayet iyi ‘‘süzerek’’ yetkisini hatırlattı.
Cumhurbaşkanı'nın çıkışı, son derece keyif vericidir.
Ve Türkiye halkı, rejimin teminatı olarak artık ‘‘ordusundan’’ başka bir gücü daha görmekten mutludur.
Sezer göstermiştir ki, ‘‘tarafsız Cumhurbaşkanlığı’’ işte böyle bir şeydir.
El altından siyasetçi besleyerek tarafsız olunmaz.
Tarafsızlık ‘‘altı okka’’ yürek ister...
Erdoğan ve parti içi rakipleri
AKP'de uzun süredir su yüzüne çıkmayan bir ‘‘arka plan’’ çekişmesi yaşanıyor.
Bu çekişmenin tarafları ise bir yanda Recep Tayyip Erdoğan, diğer yanda Abdullah Gül ve Abdüllatif Şener.
Erdoğan güçlü ve karizmatik bir lider.
Ancak ‘‘yumuşak karnı’’ hukuki durumu.
Gül ve Şener bu durumu biliyorlar.
Erdoğan'ın seçime giremeyeceğini, parlamento dışı bir liderin de, gücünü uzun süre koruyamayacağını görüyorlar.
Arka planda ‘‘Erdoğan'sız döneme’’ hazırlanıyorlar.
Tayyip Erdoğan da bu durumu biliyor.
O da bu ikilinin örgüt ve Meclis grubu üzerindeki gücünü törpülemeye çalışıyor.
Yüksek Seçim Kurulu'na sunulan listelerde bile bu ‘‘gizli çekişmenin’’ izlerini görmek mümkün.
Erdoğan ‘‘parlamento içinde’’ olmaması halinde bile üzerinde etkin olabileceği bir parlamento grubu kurmak istiyor.
Bu nedenle de, olası bir AKP iktidarında Tayyip Erdoğan parlamento çatısı altında değilse başbakanlık Gül veya Şener'e ve hatta Arınç'a bırakılmayacak.
Başka bir isim, muhtemelen de eski Sayıştay Başkanı, devlet deneyimli ve her kesimce kabul edilebilir Vecdi Gönül başbakan olacak.
Tayyip Erdoğan ise ‘‘haklarını’’ kazandıktan sonra aynen Derviş gibi ‘‘parlamento dışı bakan’’ olarak kabinede yerini alacak.
Bakanlar Kurulu odasında başbakan o olacak.
Dışarda legal başbakan ise muhtemelen Vecdi Gönül.
Not: Bu yazı yazılalı epey oluyor. Son olarak Diyarbakır DGM'nin kararını açıkladığı gün güncel olmaktan çıkınca geri çekmiştim. Ancak Türkiye'de bazı konular galiba her daim güncelliğini koruyacak.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Rüzgár ve termallerle kanat çırpmadan yükselen kuşlar, bunu kendi kanat güçlerinden zannetmediği zaman.