Bu seçim seçim sayılmaz

TÜRKİYE dün seçimini yaptı. Bu yazıyı yazarken sonuçlar hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Açıkçası seçimi kimin kazandığını da çok umursamıyorum.

Çünkü benim açımdan bu seçimde ‘‘yeni’’ olan hiçbir şey yok.

Değişmiş gibi yapanlar, değiştiğini söyleyenler, değişmediğini bildiklerimiz, Türkiye'yi yönetemeyenler, yönetmeyenler, soyanlar, soğana çevirenler, soyguna aracılık edenler, bay ve bayan şaibeler... Hepsi hálá ortalıkta.

Yeni gibi görünen tek şey ise Türkiye'yi yıllardır soyan bir ailenin, ‘‘dibine kadar soygun’’ için siyasetle uğraşmaya başlamış olması.

Yani o da yeni değil. Tam aksine ‘‘Ya siyaset değişirse ve bizim düzenimiz bozulursa’’ korkusuyla ‘‘Kendin yönet kendin soy’’ hazırlığı...

Bu nedenle bu seçim benim için ‘‘hiçbir şey’’ ifade etmiyor.

Öyle görünüyor ki, bu seçimin sonuçları ‘‘çok uzun ömürlü’’ olmayacak.

Bundan sonra bir seçim daha gelecek.

Ve asıl değişim ‘‘o ikinci’’ seçimden sonra başlayacak.

O ikinci seçimden sonra Türkiye ‘‘gerçek seçimini’’ yapacak.

Türkiye'yi ‘‘Avrupa Birliği’’ne ve ‘‘geleceğe’’ kimin taşıyacağı o zaman ortaya çıkacak.

Ve o seçimin liderleri büyük bir ihtimalle bugün adını bile duymadığımız, ya da en azından bugün siyasette olmayan birileri olacak.

O nedenle ben bu seçimi ‘‘hiç ciddiye almıyorum’’.

Sonuçları da, ne olursa olsun bir anlam ifade etmiyor.

Çünkü bu seçimde ‘‘kimin, ne için oy verdiğini’’ üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyorum.

AB'nin liderinden hukuka müdahale talebi


SEÇİM hengamesinde yazamadık ancak Almanya'nın ‘‘küstahlığını’’ ve ‘‘Avrupa Birliği'nin ne kadar çifte standartlı ve samimiyetsiz’’ bir topluluk olduğunu ortaya koyan rezaleti de unutmadık.

Ankara DGM'nin ‘‘şehvet kurbanı’’ savcısı Nuh Mete Yüksel giderayak Türkiye'de faaliyet gösteren Alman vakıfları hakkında dava açtı.

Dava gerekçesi haklıdır, haksızdır bilemem.

Adaletin işidir.

Ama bu davaya Almanya'nın Ankara Büyükelçiliği tepki gösterdi onu biliyorum.

Almanya bu davanın ‘‘haksız olduğunu’’ öne sürüyor ve Türk hükümetinden ‘‘davanın geri çekilmesini’’ talep ediyor.

Küstahlığa bakın.

Avrupa Birliği olarak bir yandan ‘‘yargı bağımsızlığını’’ savunacaksın, diğer yandan yargıya ‘‘siyasi veya idari’’ müdahale isteyeceksin.

Bu mu Avrupalılık.

Eğer vakıflarına ‘‘güveniyorsan’’ bırakırsın yargılanır.

Yargılamayı beğenmedin mi?

Götürürsün temyize.

Orada da sonuç taraflı mı?

Götürürsün Avrupa'ya.

Ama yargıya müdahale isteyemezsin.

Bağımsız yargıyı ‘‘protesto’’ edemezsin.

Edersen ‘‘ne mal olduğun’’ ortaya çıkar.

Aslına bakarsanız fena da olmaz.

Adayken böyle ise


BİR okurum Antalya'dan Manavgat'a giderken, müthiş bir trafiğe takılıyor.

Turizmin en işlek yolu kilitlenmiş.

Biraz ilerleyince yolu tıkayanın bir parti konvoyu olduğunu görüyor.

La havle çekerek aralarında ilerlemeye çalışıyor.

Konvoyun başında siyah bir Mercedes.

İçinde bir milletvekili adayı propaganda yaparak ilerliyor.

Ama trafik kurallarını eze eze gidiyor.

Ne yoldaki şeritlere uyuyor, ne kırmızı ışıkta duruyor.

Okurum delirmiş.

‘‘Fatih Bey, daha adayken kural tanımamaya başlamış. Milletvekili olsa neler yapacağını siz tahmin edin’’ diyor.

Ediyorum ediyorum.

Benim korkum bir de bakan olması.

O zaman tam yandık.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Kendi seçtiklerimizden korunmamız gerekmediği zaman.
Yazarın Tüm Yazıları