Kar yağışı nedeniyle belediye sınıfta kalmış ve megapolde hayat felç olmuş.
Yapmayın Allah aşkına.
Hayat megapolde felç olur.
Köyde olacak değil ya!
Kent ne kadar büyükse, o kadar felç olur.
Megapolse, felci de mega olur.
Peki belediyenin suçu ne?
‘‘Yeterli mücadele edilmemiş.’’
Karla yeterli mücadele ne demekse!
Gökyüzüne tente mi gereceklerdi?
İstanbul'da senenin 150 günü kar yağışı olsa ve belediye bununla mücadele edemiyorsa, gazeteler haklı. Ama yine aynı gazetelerin deyişiyle, son olarak böyle bir kar yağışı 1987, yani tam 14 yıl önce olmuşsa, belediye ne yapacak?
14 yılda bir İstanbul'a kar yağacak ve kentte hayat zorlaşacak diye yolların altına sıcak su borusu döşeyip, 10 milyar dolarlık makine parkı mı kursunlar! 14 yıl boyunca yatacak milyar dolarlık yatırımlar mı yapılsın, yoksa 1 gün biraz sıkıntı mı çekelim?
Ben size söyleyeyim, eğer belediye 14 yılda hayatı felç eden karla mücadele için 10 milyar dolarlık yatırım yapsa bu kez yine biz, yani gazeteler,
‘‘14 yılda bir yağacak kar için bu kadar yatırım mı olur? Yine kim bilir kimi zengin edecekler?’’ diye eleştiri bombardımanı yapardık.
İşin gerçeği, böyle bir kar yağışı, New York'u da felç eder, Washington'u da, Paris'i de. Ama senenin 200 günü kar altında olan Rekjavik'i veya Anchorage'i hiç ama hiç etkilemez.
Böyle durumlarda her işi belediyeye havale etmek ve her şeyi yönetimden beklemek de abestir. Vatandaş olarak zorunlu haller dışında trafiğe çıkmamak ve işi zorlaştırmamak esastır.
Dün beni arayan bir dostum 10 kilometre ötedeki evine 3 saatte döndüğünden yakınıyordu.
‘‘Niye çıkmıştın bu havada sokağa?’’ diye sordum.
‘‘Balık yemeğe gitmiştim’’ dedi.
Kentdaşı bu havada balık yemeğe gidince, sınıfta kalan belediye değil, vatandaşın kendisi olur!
Altın klozete etmenin faturası vardır elbet!
LONDRA'daki evini eleştirdiğim
Halis Toprak uzun bir mektup yazmış. Sanayici olarak nasıl büyüdüğünü ve başından geçenleri anlatıyor.
Gerçekten film gibi.
Benim bunlara hiçbir diyeceğim olamaz.
Müthiş bir başarı öyküsü.
Fakat anladığım kadarıyla
Halis Toprak benim ne demek istediğimi anlamamış.
Benim ne
Halis Ağa'nın zengin oluş öyküsüne, ne de işleriyle ilgili olaylara ilişkin değerlendirmem oldu.
Bilmediğim bir şeyi değerlendiremem.
Bildiğim tek şey müthiş tesisler kurduğu.
Bozöyük'teki ve Eskişehir'deki
‘‘müthiş’’ tesislerinin önünden her geçişimde saygı duydum.
Lice'de, memleketinde yaptığı yatırımlara şapka çıkardım.
Ben bunları eleştirmedim ki!
Ben Türk zenginlerinin
‘‘anlamsız harcamalarını’’ eleştirdim.
Bir Türk vatandaşı şahsen ne kadar zengin olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir vatandaşı olarak dünyanın bir başka ülkesine hiçbir getirisi olmayan, içinde 10 gün oturacağı milyonlarca dolarlık bir gayrimenkul yatırımı yapacak kadar zengin değildir.
O para bana göre Türkiye'nin
‘‘yatırım havuzu’’ndan çalınmış paradır.
Çünkü 50 milyon dolarlık bir yatırım Türkiye'de en az 500 kişiye doğrudan, 1000 kişiye de dolaylı iş imkánı demektir.
Bunu yapanın adı
Halis olsun,
Yavuz olsun,
Sakıp olsun,
Rahmi olsun fark etmez.
Mantık olarak bu yapılmaz.
‘‘Para benim kardeşim. İstersem Londra'nın göbeğinde altın klozetli ev yaparım sana ne’’ demek de bunu yapanın en tabii hakkıdır.
Ama bunu yapan batıp da, devleti suçlamaya başladığı zaman eleştirmek de benim hakkım olur.
Bilmem yeterince açık mı?
Sınır ticaretinin bitmeyen derdi
KİLİSLİ bir avukat okurum, Başbakan'ın turistlerden alındığını zannettiği 50 dolarlık fon uygulaması yüzünden, Kilis'te sınır ticaretinin tamamen durduğunu ve zaten geçim sıkıntısı içinde olan halkın iyiden iyiye fakirleştiğini yazmış.
Yanlış yorumlamıyorsam, yurtdışına çıkışlarda alınan 50 dolarlık fonun bazı istisnaları var ve sınır ticareti yapanlar da bu istisnalara dahil.
Yani ya Kilis'teki görevliler uygulamayı yanlış yapıyorlar, ya da hakikaten ortada ciddi bir sorun var. Her ikisini de düzeltmek hükümetin işi.
NOT: Bana bu sorunu aktaran avukat okurum Kilis milletvekillerine defalarca bu konuyu ilettiklerini ama kendileriyle ilgilenilmediğini söylediler. Kendilerine tavsiyem bir dahaki seçimede milletvekillerini değiştirmeleri yönünde olacak.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Doğrucular değil, yalancılar suçlandığı zaman...