Bu konuda kalem oynatmayanlar, daha da ötesi yıllardır banka hortumcularının
‘‘emrinde’’ kalem oynatmış olanlardan bir koro saldırıya geçti.
Özkök ne düşünür bilmem ama bunlar bana sökmez.
Yıllardır yazıyorum bunları.
Reklamcı
Nail Keçili'nin Türkiye'de bir nevi dokunulmazlığı varken,
Keçili-Egebank-Murat Demirel üçgenini yazmaya başladım.
Sonunu biliyorsunuz. Bu yazılar Kartal'da noktalandı, ak kara her şey ortaya döküldü.
Dinç Bilgin'i ve yaptıklarını 1990'ların başından beri yazıyorum.
Hak yerini bulana kadar da yazacağım.
Hortumcu emrindeki yazarlara da kulak asmayacağım.
Gelelim yine bizim şu meşhur BDDK'ya.
Günlerdir yazıyorum, tahsilat yapmıyorlar diye.
Cevap yok. Ne tahsilat yaptıklarını bildiremiyorlar.
Mal kaçırmaları engellemek için ne yaptıklarını söyleyemiyorlar.
Ama bunlar birkaç kişi.
Kurumun içinde işini yapmaya çalışan, bizim yani sizin, benim, bizim çocuklarımızın paralarını kurtarmaya çalışan şerefli, genç adamlar da var.
BDDK'nın
‘‘ensesi kalınları’’ işini yapmaya çalışan bu gençlere engel olmaya çalışıyorlar.
Önümde bir suç duyurusu var.
Müşteki Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu.
Suçlananlar:
Dinç Bilgin, Önay Bilgin (babası hapisteyken, altında 200 bin dolarlık Hummer marka jeep ve Mercedes'li korumalarla gittiği motokrosta bacağını kıran çocuk),
Esra Bilgin Polley, Clifford Holmes Poley, Selim Gülmen, Cüneyt Ortan, Emre Bilgin, Mustafa Dinçer, İbrahim Başol, Veli Ozan, Fercan Aykutlu, Naci Övünç. Bunlardan son dördü hariç hepsi Sabah'ın orijinal sahipleri.
Sonuncusu ise Sabah'ı ve ATV'yi devlete kuruş ödemeden ve yüz milyonlarca dolar borcu devlete yıkarak almaya çalışan merkez şirketlerinin yöneticileri.
Suçlama:
‘‘Amme alacağının tahsil edilmesine engel olmak.’’
BDDK içinde
‘‘onurlu’’ birileri bu davayı açıyorlar.
Ama açtıklarına pişman ediliyorlar.
Birinci Tahsilat Dairesi Başkanı
Hasan Tengiz bu davayı açan genç bürokratın
‘‘hukuk işleri’’ ile ilişkisini anında kesiyor ve yetkileri tırpanlanıyor.
Çünkü bu genç, devletin yüz milyonlarca doları uçmasın diye tedbir almaya çalışıyor.
Bu durum BDDK'nın
‘‘büyüklerinin’’ ve
Hasan Tengiz'in hoşuna gitmiyor.
Çünkü suç duyurusunda yer alan sanıklardan biri
İbrahim Başol.
Hani şu
Hasan Tengiz'in İş Bankası döneminden iyi dostu olan ve
Tengiz'in odasında saatlerce konuştuğu kişi.
Aslında bu ülkenin başbakanının,
Recep Tayyip Erdoğan'ın BDDK'nın özerkliğine saygı göstermekle beraber bu kurumdaki
‘‘namuslu’’ insanları, kamunun yüz milyonlarca dolarını kurtarmaya çalışanları da koruması gerek.
Korusun ki, bu ülkede namuslu insanların kendilerine güveni gelsin.
Korusun ki, namuslular ezilmesin. Korusun ki, namuslular çoğalsın. Başbakan unutmamalı ki, bu iktidarın kendi tabanı tarafından en çok eleştirilen yönü hortumcunun üzerine gitmemesi.
En azından gideni korumak, bu iktidarın boynunun borcudur.
İki müthiş albüm
ESKİDEN ne güzel arada bir müzik yazardım, otomobil yazardım, keyifli şeyler yazardım.
Geçen gün bir dostum sordu:
‘‘Ne o, artık müzik falan dinlemiyor musun?’’
‘‘Nerden çıktı?’’ dedim.
‘‘Ne bileyim, eskiden yazardın. Uzun zamandır yazmıyorsun’’ dedi. Dinlemez olur muyum!
Son günlerde iki albümü öylesine takıntı halinde dinliyorum ki, galiba CD çalar ezberledi. CD'yi koymasam bile kendiliğinden çalacak.
Bunlardan biri
Yaşar'ın albümü.
Diğeri ise
Candan'ın Fransızca albümü:
‘‘Candan Erçetin chante hier pour aujourd'hui’’ yani
‘‘Candan Erçetin dünü bugün için söylüyor’’
Müthiş bir performans. Bir tek
‘‘Ne me quitte pas’’yı
Jacques Brel'den başkasına yakıştıramadığım için beğenmedim. Gerisi harika.
Bir grup
‘‘çok bilmiş’’ Candan'ın Fransızcasını
‘‘mesele’’ yapmaya kalktı.
Gülünç oldular. Fransa'yı kasıp kavuran Cezayirli ve Faslıların aksanına bakan mı var da,
Candan'ın aksanı konu oluyor.
Bu iki albümü mutlaka dinleyin.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Namussuzlar namusluları değil, namuslular namussuzları engelleyebildiği zaman.