Paylaş
AF'tı, ölüm orucuydu derken esas meseleler unutulur gibi oldu. Oysa bu olaylar ortaya çıkmadan evvel ne güzel memleketteki hırsızların, ursuzların temizleneceği yolunda bir inancımız vardı.
Önce ekonomik kriz, sonra af tartışması derken, cezaevi olayları hepsinin üzerine tuz biber ekti.
O hengámede af bile fazla tantana olmadan çıktı.
Sokaklar cezaevlerine yönelik operasyonları protesto edenlerle dolu olduğu için, affı protesto edecek olan sıradan vatandaşlar sokağa çıkmaya korktular.
Yani velhasıl kelam cezaevi olayları öyle bir anda çıktı ki, istesen olmaz! Bankalara yönelik operasyonlar unutuldu.
Ekonomik kriz manşetlerden indi.
Af denen rezalet tartışılamadı bile.
Bu arada cezaevleri de temizlendi.
Bir taşla bu kadar kuş, ‘‘Helal olsun’’ demek lazım.
Şimdi sıkıysa banka yolsuzluklarını yaz bakalım.
Allah muhafaza ne zaman bu konu açılsa, ya ekonomik kriz patlıyor, ya cezaevleri karışıyor, bir şeyler oluyor.
Üstelik de bu galiba Demirel Ailesi'ne özgü bir şans.
Hatırlayın, 1993 yılını.
Tam İlksan Skandalı patlamış.
Devletin trilyonları Kemal Ilıcak'ın aracılığıyla peşkeş çekilmiş, Süleyman Demirel iş üstünde ebelenmiş.
Küüt, Özal öldü.
Biz ‘‘Demirel Yüce Divan'a gider mi?’’ diye tartışırken, Demirel Çankaya'ya çıktı.
Şimdi de Murat Demirel gündemden düştü, davası İstanbul DGM'ye geliyor.
Hayırlısı... Neyse yarın arife...
Öbür gün bayram.
Bu bankaları kim denetler?
NE olursa olsun, ben Türkiye'de bankalar meselesini tartışmaktan yanayım.
İster kriz çıksın, ister cezaevleri karışsın.
Bu işleri temizlemeden, Türkiye temizlenmez.
Ben bankaları hortumlayanlarla değil, bu hortumlamaya göz yumanlarla uğraşmaktan yanayım artık.
Çünkü hortumlamaya göz yumanlar yerinde kaldıkça, bir Murat gider, bin Murat gelir.
Alman, Amerikan bankacılar salak mı da bankaları boşaltmıyorlar, ama bizimkiler boşaltıyor.
Bankacılık dehasına çok güvendiğim bir bankacı, ‘‘En güvenilir bankam Amerika'daki bankam. Kontrol etmeme bile gerek yok. Ne ben soyabilirim, ne de oradaki müdürlerim bana rağmen soyabilir. Orada devlet bankayı öyle bir denetliyor ki, bankada bir sentlik usulsüzlük olmaz’’ demişti.
Gerçekten de durum böyle.
Bizde devlet görevini yapmayınca kötü niyetliye gün doğuyor.
Peki devlet görevini yapmıyor da, özel sektör yapıyor mu?
O hiç yapmıyor.
Bakın bizim bankaların çoğu halka açık olduğu için uluslararası bağımsız denetim firmaları tarafından denetleniyorlar.
Yani batan bankalarda Hazine'nin ihmali ne kadar var ise, bu bağımsız denetçilerin de o kadar kusuru var.
Çünkü bu bankalar batmadan en fazla 11 ay önce denetlenmişler ve sağlam çıkmışlar.
Peki bunları denetleyen ve ‘‘yalan’’ söyleyen uluslararası denetçiler kim?
Bunların bu batışta, devletin bu zarara uğramasında hiç mi suçu yok?
Batı'da güvenilir olan bu firmalar Türkiye'ye gelince bize mi uyuyorlar yoksa!
ABD'nin önemli denetim firmalarından P.Kaare Foster batıyor.
Tek nedeni denetleyip olumlu rapor verdiği halka açık bir firmanın batması.
Firma batınca, onu denetleyen de batıyor.
Ama bizde bankalar batıyor, onları denetleyen bağımsız denetim şirketleri batmıyor.
Batmayı bırakın onlara hesap bile sorulmuyor.
Hesap sorulmayı bırakın bunları son olarak kimin denetlediği açıklanmıyor.
Hadi bana cevap versinler, Egebank'ı son olarak kim denetledi?
Bu raporlar nerede?
Bu raporlarda ne yazıyor?
Hadi sıkıysa görelim...
Mektup
BİR polisten mektup var. Aktarıyorum:
‘‘Polislerin bu hale gelmesi bir-iki aylık mesele değildir. Susurluk olayı polis için dönüm noktasıdır.
Mafyacı polis, rüşvetçi polis, saldıran polis, dayakçı polis...
Polis hor görülür hale geldi.
Hükümetler polisin sorunlarını görmezden geldi.
Yeni bir uzman çavuş, 15 yıllık polisten yüzde 50 daha fazla maaş alır oldu.
Polisin tek çıkarı iyi bir yere tayin edilmekten geçmeye başladı.
Bunun için polis siyasetçilere yanaştı. 15 yıldır Polis Personel Kanunu çıkacak.
Siyasetçi çıkarır mı?
O zaman polisi nasıl tayin ettirecek, polisi nasıl kendine bağlayacak! Polis şu an için zam istemiyor. Haksızlık ortadan kalksın yeter.
Jandarma komutanı lise mezunu assubay başçavuş, üniversite mezunu Emniyet Amiri komiserden 100 milyon lira daha fazla maaş alıyor. Jandarma polisle dalga geçiyor, ‘Az okuyup jandarma olsaydın' diye.
Devlette maaşlar hep düşüktür ama hemşire, doktor döner sermayeden pay alır. Maliye personeli Maliye Fonu'ndan para alır, öğretmen ek ders verir, özel ders verir. Herkesin fazla mesaisi vardır polisin yoktur. Herkes maaşını bir yolla katlar. Polis nasıl katlar?
Ancak rüşvet alırsa katlar. Çoğu bunu yapmaz ama yapan azınlık yüzünden polisin adı rüşvetçiye çıkar. Kısacası polisin sorunları yeni değildir. Polis yürümez buna ben de katılıyorum ama polis horgörülmeye devam edilirse, durmaz. Yürümez ama verim de alınamaz. Çok eylem türü vardır, polis de bunu bilir. Herkes polis asker kadar disiplinli değil der ama polisin de asker kadar hakkı ve hukuku yoktur.’’
Polisin mektubu bu.
Yorum yok.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Büyüklerimizi hatırlamak için bir reklam filmine ihtiyaç duymadığımız zaman.
Paylaş